'annelik' Anlatılabilir mi?

İnsanlığın şeref âbidesi olarak yıllardan beri biriktirdiği mübârek değerlerinden birisi de kadının şahsında yücelen annelik duygusudur. Annelik, insanlığın varlık âleminde kendisini göstermesi ile başlayan bir gerçektir.

Annelik, ilâhî duyguların kendisini beslediği, mânevî hazlarla dopdolu ve sahibine tarifsiz lâhûtî duygular yaşatan bir hakikattir.

Annelik, bir mânâda kadının kemâle ermesi, fizikî, zihnî ve hissî değişimin kendini bulması, olgunlaşmasıdır. Annelik, Hazret-i Havva’da sübût eden, Meryem annemiz ile sabır ve metânet libâsına bürünen, Âsiye annenin merhamet kucağında bir Mûsa büyüten, sonra Hacer annemiz ile tevekkül imtihanını geçen ve İbrahimî mefkûreyi sıcak çöl kumları arasında neşv ü nemâ bulduran zemzem berraklığında ve kıymetinde bir duygudur. Sonra Hatice Annemiz ile feraset ve fedâkârlığın sembolü olan mübarek bir pâyedir.

Anneler, medeniyetin de annesidir. Nice kahramanların, nice yiğit evlâtların ve nice vâlide sultanların da beşiği, mektebidir. Gönül dünyasını peygamber sevdâsı ile yeşerten anneler, emzirdikleri yavrularına sadece fizikî gıdalar değil; belki ondan ziyade mâneviyat, sevgi, merhamet ve şefkat gıdasını verirler.

ANNE VARLIKTIR ZENGİNLİKTİR

Annelik, en büyük fedakârlıktır. Bir tohumun filizlenişi gibi, rahmine düşüp büyüyen yavrusunu her türlü dış tesirden koruyan anne, o daha küçücük bir parça iken yavrusunu en özel koruma altına alır. Rabbinin kendisine verdiği muazzam duygularla her türlü acı ve ıztırap ona hafif gelir. En zor zamanlarda bile tahammülün en üst seviyesinde tuttuğu hisleriyle, “Bu da geçer ya hû!” der gibi, yavrusuna kol kanat gerer.

Anne, evin anasıdır. Yuvanın sahibi, merhamet pınarı, şefkat çağlayanıdır. Her bir yavrunun ümidi ve zor zamanların tesellî kaynağıdır. Anne varlıktır, zenginliktir, güvendir.

Anne, sadece çocuklarının değil, evinin annesidir. İstikamet verendir. Aklını duygu ve merhamet potasında harmanlayıp sadece mantık çerçevesinde değil, içinde gönül olan, içinde kalp olan ve içinde insan olan bir zekânın sahibidir. Anne kocasının da bir mânâda koruyanıdır, kollayanıdır. Onun yükünü alandır. Ona şefkat duyandır. Sevdiğidir. Eşinin zor zamanında hep yanında olandır.

EVİNİN ÖĞRETMENİ

Anne aynı zamanda evinin öğretmenidir. Her şey ona sorulur. Ondan öğrenilir. Onunla karar verilir. İstişare edilendir. Çocuk, gözlerini açmadan dünyaya annesinin karnında bile onun sesini duyar; onun hayatı ile birlikte bir hayat yaşar. Anne, dünyaya getirdiği yavrusu ile ayrılmaz bir bütün olur. Bu kendisinden çıkıp dünyaya gelen parça, hayat boyunca ondan hiçbir zaman kopmamıştır, ayrılmamıştır. Çocuk, hâlâ annesinin vücudunda, kalbinde kök salıp yaşamaya devam etmektedir. Bu yüzden bir insan hangi yaşta olursa olsun annesi için hep çocuktur.

Anne, en güzel ve en yetenekli bir doktordur. Hangi doktor dindirebilir bir evladın kalp ağrılarını, gönül sancılarını… Anne gözleri ile teşhisi koyar, yüreği ve bakışları ile tedavi eder. Tahlil istemez, rapor istemez, röntgen istemez. Bakar ve iyileştirir. Anne sesi, seslerin en güzeli ve en tatlısıdır. “Yavrum!” diyen hangi ses, ondan daha güzel bir haz verebilir çocuğa… Hangi el ondan daha sıcak gelir insana... Annenin eli, efsunlu bir el gibi dokunur ve iyileştirir, âmâ gözleri açan el gibi... Sanki bir yed-i beyzâdır anne eli… İnsanın gönlünü ve yolunu aydınlatan…

Annelik öyle güzel bir sıfattır ki, bizim anlayışımızda bir şeyin başı, faziletlisi olduğunu ifade etmek için yine “anne” kelimesi kullanılır. Mesela Kerîm kitabımız Kur’ân’a “kitapların anası” anlamında “Ümmü’l-Kitab”[1], güzel Mekke şehrine, “şehirlerin anası” mânâsında “Ümmü’l-Kurâ” denilir. [2]

"ANNELİK KARİYERİ"

Annelik, Rabbimizin yaratma fiilinin ve rahmet sıfatının doğrudan tecellî ettirdiği bir vasıftır. Bu, bir mânâda fizikî neticesi açık bir şekilde görülen ilâhî bir yaratmadır. Bu da anneliğin mübârekliğini, yüceliğini ortaya koyan ayırt edici bir hâldir.

Bir kadın, dünya şartlarında aklı ve zekâsı ile istediği kariyere ulaşabilir. Fizikî şartların elverdiği şekilde toplumda bir yerlere gelebilir. Fakat bunların hiçbirisi kadına annelik kariyerinin verdiği değeri, ulvîliği veremez. Çünkü o annelik kariyeri, ilâhî bir tasarruf neticesinde Allâh’ın bir ikramı olarak tecellî eder. En hoyrat, en acımasız insanların vicdanında bile annelerin yeri bir başkadır.

Her kadın, bir anne adayı olmakla bu pâyeye layık görülerek yaratılmıştır. O yüzden fıtratı bozmadan, anneliği hafife almadan ve tabiî duygularımızı yokluğa mahkûm etmeden, her şeyden önce hayat plânımızı yaparken “annelik kariyerimiz” bütün plânlarımızın başında gelmelidir.

HAKİKİ ANNE OLMAK

Netice olarak, annelik gibi güzel bir duyguyu tatmış, yaşamış büyüklere düşen en önemli vazife; genç kızlarımızı bu güzel duyguya hazırlamaktır. Popüler hayatın gel-geç heveslerinin derin girdaplarında kaybolmalarına izin vermeden, onları aslî vasıflarına ulaştıracak bir düşünceye kavuşturmaktır.

Genç kızlarımıza düşen vazife ise, vicdanî hislerini tahkim edecek ortamlarda bulunarak gönüllerini feyizle, rûhâniyetle dolduracak insanlarla muhâtap olmak ve kendilerini mânevî olarak besleyen işlerle meşgul olmaktır.

Unutmayalım her bir kadın, dünyaya bir anne adayı olarak gelir. Ama her çocuk doğuran kadın, maalesef “anne” olamamakta, anneliğin gereklerini yerine getirememektedir. Öyleyse fıtratımızda olan bu meyli, hakikî anne olma vasfıyla taçlandırmak için; evlâtlarımızı iki dünyanın dert, tasa ve gamlarından kurtaracak bir vasıfta olmalıyız. Bu da doğuştan gelen engin merhameti; basîret ve eğitimle olgunlaştırmak ve Allâh’ın rızâsını kazanacak şekilde ziynetlendirmekle mümkündür.


[1] Âl-i İmrân, 7.

[2] el-En’âm, 92.

Kaynak: Şefika Meriç, Şebnem Dergisi, 136. Sayı, Haziran 2016

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.