Annenizin Kalbini Ne Kadar Sıcak Tutuyorsunuz?

"Analık mefhumu, tek başına numarasız bir gözlük gibidir. Bir akrep bile yavrularını sırtında taşırken, doğurduğu çocuğunu herhangi bir saikle götürüp bir parka bırakan, vicdanını yitirmiş ana da anadır; sakat doğmuş bir evladı yaşadığı müddetçe şefkat ve merhametiyle kuşatıp üzerine titreyerek koruyan ana da anadır!"

Her canlı varlığın başlangıcındaki müşterek vasfı, acz içinde dünyaya gelmesidir. Bu sebepledir ki, onlar, bu acizlikten çıkıp olgunluğa doğru bir yol alabilmeleri için merhamet ve şefkate muhtaçtırlar. Bir ağaç fidanından insan yavrusuna kadar bütün canlıların durumu aynıdır.

İNSAN MADDİ MANEVİ İLK GIDASINI ANNEDEN ALIR

Şefkat ve merhamet, en güzel bir şekilde anaların gönlünde yerini bulur. İnsandaki analık hususiyeti, hiçbir mahlukatın analık mefhumuyla mukayese edilemeyecek derecede üstündür. Çünkü insan yavrusunun yalnız fiziki varlığına değil, aynı zamanda ruhuna sunulacak ilk gıda da, anada tezahür eder. O ana ki, Kainat’ın Rabbine en yakın olmak istidadıyla mücehhez olan insanı doğurmaktadır. Peygamberlerden en aciz fertlere kadar beşer olan her varlık, hem fiziki ve hem de manevi olarak ilk gıdasını anadan alır. Analar, yaratıcının ilahi merhametinden en fazla nasib almış varlıklardır.

Ancak analık mefhumu, tek başına numarasız bir gözlük gibidir. Bir akrep bile yavrularını sırtında taşırken, doğurduğu çocuğunu herhangi bir saikle götürüp bir parka bırakan, vicdanını yitirmiş ana da anadır; sakat doğmuş bir evladı yaşadığı müddetçe şefkat ve merhametiyle kuşatıp üzerine titreyerek koruyan ana da anadır!

Hanımların seadet saltanatı, faziletli birer anne olmaları ile başlamaktadır. Bilhassa «Cennet annelerin ayakları altındadır!..» hadis-i şerifi, anneler hakkında en yüksek bir şehadet-i Muhammediyye’dir.

AMAN BU HALİMİ ANNECİĞİM DUYMASIN!..

Fahr-i Kainat – Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- Efendimiz, arifler ve ehlullah, ana ve babadan bilhassa anneye ait hürmetin en şerefli örneklerini vermişlerdir.

Fahr-i Kainat -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- Efendimiz, süt anneleri Halimetü’s-Sa’diyye”-Radıyallâhu Anhâ-’yı ziyaret eder, cübbesini yere serip O’nu üzerine oturturdu. Süt anneleri, içeri-dışarı girip çıkarken ayağa kalkar, saygı durumuna geçerdi.

Büyük veli İmam-i A’zam – rahmetullahi aleyh-, Bağdad zindanlarında zulmün acı kırbaçları altında erirken:

Aman bu halimi anneciğim duymasın; mahvolur! O’nun üzüntüsüne de ben dayanamam!..” diyerek, bir anne muhabbetinin müşahhas misalini vermektedir.

Maneviyat yolunun ulularından ve yüce mürşidlerimizden Şah-ı Nakşibend Muhammed Bahauddin Buhari Hazretleri’nin bir vasiyet niteliğindeki öğüdü, ilahi bir gerçeği gözler önüne sermektedir. Hazret-i Pir buyuruyor ki:

Bizim kabrimizi ziyarete gelenler, önce validemizin kabrini ziyaret etsinler!” Nitekim bugün, Şah-i Nakşibend’in kabrini ziyarete gidenler, önce annesinin kabrini ziyaret etmektedirler.

"ANNEYE HÜRMETSİZLİKTEN DAHA KÖTÜ BİR ŞEY BİLMİYORUM!.."

Abdurrahman Cami -kuddise sirruh-:

Ben annemi nasıl sevmem ki; o beni, bir müddet cisminde, uzun bir zaman kucağında, ölünceye kadar da kalbinin şefkat köşesinde taşımıştır. Ona hürmetsizlik göstermekten daha kötü bir şey bilmiyorum!..” derdi.

Net bir hakikattir ki; faziletli anneler, en yüksek bir hürmet, pek derin ve ince bir muhabbet mevkiini işgal etmelidir!..

Babaların yorgunluk hallerini, çocukların usandırıcı hırçınlıklarını eritecek sabır ve fazilet cevheri, anne kalbidir.

Anne, ilahi kudretle genişletilmiş bir rahmet kucağıdır.

Yuvaların seadet iklimi, annenin tebessümü ile başlar. Yavruların her türlü sıkıntıları, onların şefkatli nazarları ile zail olur. Evlatlara hayat ve seadet nağmelerini aksettirecek, ana kalbinden daha ince, daha derin ve daha duygulu bir mekan var mıdır?..

ANNELİĞİN ÖLÇÜSÜ OLUR MU?

Nitekim anne kalbinin sıcaklığına olan hasreti, Necib Fazıl’ın şu mısraları ne güzel ifade eder:

Ağlayın, su yükselsin! Belki kurtulur gemi… Anne, seccaden gelsin; Bize dua et, emi!..

Bir anne ruhunda biriken engin şefkatin hududunu tayin edebilecek bir ölçü var mıdır?!.

Yememiş, yedirmiş… Giymemiş, giydirmiş… Uyumamış, uyutmuş… Hayatın fırtınalarında bizlere bir toz konmasın diye bütün varlığını vakfetmiş olan anaların ve babaların haklarını ödeyebilmek mümkün mü?!.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 134. sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.