Antibiyotik Kullanırken Bir Kez Daha Düşünün
Türkiye ve dünyada antibiyotik kullanımı ne durumda?
Tıp fakültelerinde okutulan “temel” bilimlerden, farmakolojinin (ilaç bilimi diye Türkçeleştirelim) yaklaşık 1/4 ü antibiyotiklerdir. Günlük hayatta içinde ilaç ile ilgili kelime kullanılan cümlelerin en az yarısı da antibiyotikler hakkında. Oldukça kapsamlı ve girift bir bilim olan tıbba ait, tamamen teknik bir meselenin, günlük hayatta, işin profesyonellerinden çok fazla kullanılıyor olması, böyle bir dergide meseleyi gündeme getirmemizin ilk sebebi, ama en önemli sebep bu değil. Asıl önemli mesele uygunsuz, gereksiz ve bazen de yetersiz kullanımın insanlık için oluşturduğu tehdit.
Antibiyotikler, sadece bakteri grubu mikropların neden olduğu enfeksiyon hastalıklarının tedavisinde kullanılan ilaçlardır. Kelime anlamı olarak, bio: canlılık ifade eder, antibiotikte yaşam/canlılık karşıtı yani öldürücü anlamına gelir. Pratik olarak, vücudumuza zararlı olan canlıları öldüren maddeleri ifade eder.
Her şey bir tesadüfle (yada öyle zannedildi !!) başlamış. 1928 de Flemming isimli bir bilim adamı, mikropları ürettiği kültür kaplarını yıkamadan tatile çıkar, döndüğünde, mikropları üretmek için kullandığı kapları temizler. Bu kaplardan küflü olan alanlarda mikrop kalmadığını, diğer alanlarda ise mikroplarda canlılık alametleri olduğunu fark eder. Bu küf ailesinin adına hürmeten penisilin adını verdiği ilacın keşif hikayesinin böyle olduğu rivayet olunuyor. Aslında Kanuni devrinde askerleri hastalıktan korumak için küflü peynir yedirildiği de yazıyor tarih kitaplarında.
Takip eden yıllarda o zamana kadar “olursanız, ölürsünüz“ denilen birçok hastalık bu vesile ile tedavi edilir oldu. Özellikle 2. Dünya savaşı sonrası bu keşif ilaç gibi gelmişti tıp dünyasına. Hatta enfeksiyon hastalıklarını kastederek “bu defter kapandı” diyen akademik kabadayılar bile çıktı. Defterin kapanmayacağını penisilini keşfeden Flemming fark etmişti aslında. Çünkü bu mucizevi madde mikropları öldürüyordu ama o mikroplar da kuzu kuzu ölümlerini beklemiyorlardı. Kısa sürede penisilinin şifresini çözen, teknik tabiriyle “direnç geliştiren”, bu şekliyle kendini kurtaran mikroplar türedi. Bilim adamları yeni antibiyotikler üretti, sonra bunlara direnç gelişti ve bu kısır döngü o gün bugün devam etti.
Nihayet bu antibiyotik direnci gelişimini nasıl önleriz sorusunun cevabı, mikropların direnç geliştirme mekanizmalarının çözülmesi ile kısmen bulundu.
Vücudunuzda virüs cinsi bir mikrop var ama siz antibiyotik kullandınız. Doktorunuz hastalığınızın sebebi olan mikrobu doğru tespit edemedi ya da doğru antibiyotiği, uygun sürede, yeterli dozda vermedi. Verilen antibiyotiği “nasıl olsa düzeldim” diyerek yarım bıraktınız.
Komşunuzun kullandığı antibiyotiği aranızdaki muhabbete binaen siz de kullandınız… gibi sebeplerle ortamda bulunup tamamen silinip süpürülemeyen mikroplar o antibiyotiğin etki mekanizmasını çözüyor. Mesela o antibiyotiğin kullandığı, mikrobun zarında bulunan giriş kapısını değiştirmek, ilacın bağlandığı noktaların yapısını değiştirerek hedef şaşırtmak gibi yollar buluyor. O güne kadar şu mikrop varsa kesin tedavi eder dediğiniz antibiyotik hiçbir işe yaramıyor. Neredeyse hallettik zannedilen tüberküloz mikrobu mevcut ilaçların şifresini çözmüş, son 70 yılda da yeni ilaç bulunamamış… sonuç yılda 250. 000 ölüm.
Hastane mikrobu, et yiyen durdurulamayan bakteri isimleriyle maruf, haber bültenleri sayesinde herkesin aşina olduğu MRSA gibi mikroplar yukarıda anlattığımız şekilde ortaya çıkmış antibiyotiklerle ilgili evrensel problemler. ABD’de yılda 23 000 AB de 25 000 ölüm tamamen bu bakterilere bağlı enfeksiyonlarla vukubuluyor.
DÜNYA BİRİNCİSİYİZ
Olayı dünyadan sadece ülkemize indirgediğimizde “canımızdan kıymetli mi?“ diye önemsizmiş gibi davrandığımız sağlık ekonomimiz gündeme geliyor, özellikle yerli ve milli sıfatlarını önemsediğimiz bu günlerde. Malumunuz sağlık bakanlığı para basma yetkisine sahip değil, belirli bir bütçeyle hizmet veriyor. Gereksiz yere bir kutu ilaca verdiğiniz para, hayati olan başka bir projeden alınıyor. Bu sebeple çok önemli olan yerlilik meselesinden önce yerindelik/gereksizlik meselesini gündeme getirmeliyiz. Maalesef kategorimizde birinci olduğumuz yüz kızartıcı bir başlık, yazdığımız/tükettiğimiz antibiyotik miktarı. Ekonomiyi ayrı bir sayıya bırakıp kişisel sağlığımıza gelirsek.
SİNEĞİ EL BOMBASIYLA ÖLDÜRMEK GİBİ
Geçtiğimiz sayılarda “mikrobiota” organımızdan ve onu oluşturan faydalı mikroplardan bahsetmiştik. Çoğunluğu bağırsaklarda ikamet eden, beyin kanamasından koruyan K vitamininden, eksikliği depresyona sebep olan Seratonin’e kadar birçok maddeyi üreten. Düşman mikroplara karşı en önemli savunma mekanizması olan bu neferler, bize dost olmalarına rağmen yapı itibarıyla düşmanlarımızla benzer kökenden geliyor. Bu sebeple kullanılan antibiyotik kana geçip, ilgili organdaki zararlı mikropları öldürürken yolu üzerindeki faydalı askerleri de yok ediyor. Tabiri caizse kullanılan her gereksiz (hatta gerekli) antibiyotik tekrar antibiyotik kullanma ihtimalinizi de artırıyor.
Antibiyotik kullanımı ile ilgili hekimleri ilgilendiren bir hata gereğinden daha üst sınıfa mensup bir antibiyotik kullanmak. Pek çok ülke de bildiğiniz en ciddi enfeksiyonlardan biri olan Pnömoni (Zatürre) en temel antibiyotik olan penisilinle tedavi edilirken bizde 3. Kuşak sefalosporinler (en üst kuşaklardan biri) yeterli mi diye düşünülür oldu. Duvarınıza konmuş sineği basit bir sineklikle bertaraf etmek yerine el bombası kullanırsanız, kesinlikle başarılı olursunuz ama sonucun vehametini herkes anlar. İşte antibiyotik gerektiği bile şüpheli olan bir üst solunum yolu enfeksiyonunu en üst kuşak antibiyotikle tedavi ederseniz %100 başarıyla sonuçlanacak olan tedavinizin bedeli, sinek uğruna feda edilmiş evinizin duvarı gibi oluyor. Konuyla ilgili yanlış uygulamalar saymakla bitmeyecek anlaşıldığı gibi.
FAYDALI OLMASI İÇİN
Bu arada bir yanlış anlamaya mahal vermeyelim. Uygun olmayan Antibiyotiğin öldürücülüğüne vurgu yaparken, ehil ellerde doğru kullanımı hayat kurtaran bu “Lütf u İlahi”nin faydalarını da gözardı etmek istemeyiz.
Hiç gördünüz mü bilmem sıtma olmuş bir hastamız; ateş 40 küsur, eklem ağrıları dayanılmaz boyutta 3 doz antibiyotik ile gözünüzün önünde düzeliveriyor.
5 günlük menenjit olmuş yaşar mı? Yaşarsa da zekası ne olur, gözü görür, kulağı işitir mi bilinmez bir bebek 10 gün içinde gülmeye başlıyor. Herkesçe malum olan faydaları da saymakla bitmez bu nimetin.
Dergimizin birçok sayıda vermek istediği mesaj burada da geçerli!!!
Ehil ellere müracaat edilecek, televizyona çok çıkan değil icazetli kişiler dinlenecek, sadece işinize gelenler değil tavsiyeler harfiyyen uygulanacak, bence, bana göre denmeyecek ve tabii unutulmayacak her nimet gibi sağlık ta, şifa da alemlerin Rabbi, Şafi olan Allah’tan…
Kaynak: Fırat Erdoğan, Altınoluk Dergisi, Sayı: 395