A'râf Suresi 132. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

A'râf Suresi 132. ayeti ne anlatıyor? A'râf Suresi 132. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

A'râf Suresi 132. Ayetinin Arapçası:

وَقَالُوا مَهْمَا تَأْتِنَا بِه۪ مِنْ اٰيَةٍ لِتَسْحَرَنَا بِهَاۙ فَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِن۪ينَ

A'râf Suresi 132. Ayetinin Meali (Anlamı):

Onlar Mûsâ’ya şöyle derlerdi: “Bizi büyülemek için hangi mûcizeyi getirirsen getir, sana asla inanacak değiliz.”

A'râf Suresi 132. Ayetinin Tefsiri:

Kıtlık ve açlık Firavun hânedânının başına gelen ilk musibetti. Fakat bundan lazım gelen ibreti alamadılar. İsyan ve taşkınlıklarına devam ettiler. Allah’a ve peygamberine meydan okuyacak kadar ileri gittiler. Hz. Mûsâ’yı sihirbazlıkla itham edip, gözlerini boyamak için ne tür bir mûcize, bir işaret getirirse getirsin, ona asla inanmayacaklarını söylediler. Bu sebeple 133. âyette beyân edilen musibetler, Allah’ın birer kudret nişânesi, varlığının apaçık delilleri olarak onların üzerine peş peşe gelmeye başladı:

 اَلطُّوفَانُ (tufan): Bir hafta aralıksız devam eden şiddetli bir yağmur yağdı, Nil nehri taştı ve büyük bir sel tufanı meydana geldi. Bu tufan Mısır halkının evlerini basıp hepsini tahrip etti. Fakat İsrâiloğullarına bir zararı olmadı.

اَلْجَرَادُ (cerâd): Çekirgeler demektir. Bunlar, bütün yeşil ürünleri yiyip bitirir, araziyi kısa sürede çırılçıplak hale getirirler. Anlaşılan o ki, bu çekirgeler, tufandan sonra biten kuvvetli ve gür ekinleri yiyip bitirmişlerdir.

اَلْقُمَّلُ  (kummel): Bit, pire ve güve gibi çeşitli cinsteki küçük böceklerdir. Bunlar Firavun kavminin hem bedenlerine hem ürünlerine Musallat olmuşlar, onları son derece sıkıntıya sokmuşlardır.

اَلضَّفَادِعُ (dafâdi‘): Kurbağalar demektir. Her tarafı kurbağalar doldurmuş, âdetâ başlarına kurbağa yağmıştır.

اَلدَّمُ (dem): Kan demektir. İçecekleri bütün sular ve Nil nehri kan olarak akmaya başlamıştır.

Onlar, çeşitli isyan ve günaha teşebbüs ettikçe, Allah da onlara çeşitli cezalar vermiştir. Bir türlü günahlardan kurtulup temizlenmeye yönelememişlerdir. Esasında onlar, kalp cihetiyle, hakikatin delillerini görmekten uzaklaştırılmak suretiyle cezalandırılmışlardır. Bu ise, zahirlerine dokunan pek çok felâketten daha büyük bir belâdır.

Gelen bu musibetler karşısında inkarcı halkın sergilediği tavır pek gülünçtür:

A'râf Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

A'râf Suresi 132. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.