A'râf Suresi 151. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
A'râf Suresi 151. ayeti ne anlatıyor? A'râf Suresi 151. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
A'râf Suresi 151. Ayetinin Arapçası:
قَالَ رَبِّ اغْفِرْ ل۪ي وَلِاَخ۪ي وَاَدْخِلْنَا ف۪ي رَحْمَتِكَۘ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ۟
A'râf Suresi 151. Ayetinin Meali (Anlamı):
Mûsâ şöyle yalvardı: “Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla! Bizi rahmetine eriştir. Şüphesiz sen merhametlilerin en merhametlisisin.”
A'râf Suresi 151. Ayetinin Tefsiri:
Hz.
Mûsâ Tur’dan dönerken kavminin buzağıya taptığını haber almıştı. (bk. Tâhâ
20/85) Bu sebeple son derece kızgın, öfkeli ve üzgün bir halde döndü.[1]
Kendisi yokken yaptıkları, Allah’ın gazabını celbedecek fevkalâde kötü işten
dolayı onları azarladı. Öfkesine hâkim olamayarak elindeki Tevrat levhalarını
yere bıraktı. Kavmini buzağıya tapmaktan alıkoymadığını, en azından bu
vazifesini îfâda gevşek davrandığını sanarak kardeşi Hârûn’un kafasını tutup
kendine doğru çekmeye başladı. Hz. Hârûn, ana-baba bir öz kardeş olmalarına
rağmen, kardeşinin şefkat ve merhamet duygularını harekete geçirip kendisine
yumuşak davranmasını sağlamak niyetiyle Hz. Mûsâ’ya “Anamın oğlu!” diye hitap
etti. Sonra da hakkındaki yanlış düşüncesini gidermek maksadıyla, onları buzağıya
tapmaktan alıkoymak için tüm gücünü harcadığını, fakat buna muvaffak olamadığını,
sonunda kendisini hırpalayıp neredeyse öldürmeye kastettiklerini anlatmaya
çalıştı. Son olarak ondan, düşmanlarını sevindirecek ve üzerine güldürecek bir
davranışta bulunmamasını ve kendisini zalimlerle bir tutmamasını istedi.
Hz.
Hârûn, kardeşinin öfkesini böyle zarîf ve belîğ bir yumuşaklıkla karşıladı. Bu
itidalli ve vakur davranış, Mûsâ (a.s.)’ın öfkesinin sakinleşmesine yardımcı
oldu. Bu vesileyle kendisine gelen Hz. Mûsâ, Cenâb-ı Hakk’a yalvararak kendisi
ve kardeşi için bağışlanma diledi. İşlediği bir suçu olmadığı halde kardeşine
yaptığından dolayı kendisini; kavminin buzağıya tapmalarına mani olmakta bir
kusuru varsa, mesela savaşması gerektiği halde savaşmadıysa, kardeşini
bağışlamasını istedi. Bu, aynı zamanda kardeşine bir özür dileme ve
düşmanlarına karşı ona bir sevgi ızhârı mânası taşımaktaydı. Sonra Mûsâ (a.s.)
Allah’tan, yalnız günahlarını bağışlamakla kalmayıp, kendilerini rahmetine,
fazlasıyla nimet ve ikramına eriştirmesini, lutuf ve ihsanına garketmesini
niyaz etti. Çünkü Allah, merhametlilerin en merhametlisidir. Kuluna ana-baba ve
diğer dostlarından daha çok merhamet eder. O halde kulun dünya ve âhirette
dâimâ Allah’ın nihâyetsiz rahmeti içinde bulunmayı ümid etmesinden daha tabii
bir durum yoktur.
Buzağıya
tapanların durumuna gelince:
[1]
Burada şöyle bir işâri mâna hissedilir: Tûr dağında Cenâb-ı Hak ile buluşan,
O’nun beşer hissiyatına akseden yönüyle tarifsiz halâvetteki kelâmını işiten Mûsâ
(a.s.), oradan döndüğünde kavmini binlerce derece bir titizlikle ilâhî
buyruklara ve kendi tâlimatlarına uyduklarını, kendi aralarında son derece bir
uyum, birlik ve beraberlik halinde olduklarını görseydi bile, Allah’ın kelâmını
işitmekten mahrum bırakılarak ağyârı müşâhedeye döndürülmekle tabi tutulduğu
imtihan sebebiyle yine de bir ıstırab ve huzursuzluk içinde olması beklenirdi.
Halbuki, Tûr’da yaşadığı o ulvî hâlin ve teneffüs ettiği o lahûtî demlerin
akabinde, dönüp geldiğinde kavmini hak yoldan sapmış ve buzağıyı ilâh edinmiş
halde görünce nasıl bir sıkıntı, üzüntü ve ıstırab içine düştüğünü düşünmek
gerekir. Gerçekten şu mihnetlerden hangisinin Mûsâ (a.s.) daha ağır geldiği
bilinemez:
1. Allah’ın kelâmını
işitmek nimetini kaybetmiş olmak,
2. “Sen beni asla
göremezsin” hitabıyla Allah’ı görmeyi istemekten engellenmiş olmak,
3. İsrâiloğullarının
fitneye düşüp, şehvetlerinin kalplerini istila etmesi sebebiyle buzağıya ibâdet
ettiklerini görmek. Sübhânallah! Allah’ın, peygamberlerine ve velîlerine olan
belâ ve imtihanları ne kadar da şiddetli! (Kuşeyrî,
Letâifü’l-işârât, I, 358)
A'râf Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
A'râf Suresi 151. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...