A'râf Suresi 17. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

A'râf Suresi 17. ayeti ne anlatıyor? A'râf Suresi 17. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

A'râf Suresi 17. Ayetinin Arapçası:

ثُمَّ لَاٰتِيَنَّهُمْ مِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ وَعَنْ اَيْمَانِهِمْ وَعَنْ شَمَٓائِلِهِمْۜ وَلَا تَجِدُ اَكْثَرَهُمْ شَاكِر۪ينَ

A'râf Suresi 17. Ayetinin Meali (Anlamı):

“Sonra onlara mutlaka önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Sen de onların çoğunu şükredici bulamayacaksın” dedi.

A'râf Suresi 17. Ayetinin Tefsiri:

İblîs, kısmen de olsa dileğinin kabulünü gördükten sonra, o uzun ömrünü tevbe ve şükür ile kurtuluş yolunda kullanacak yerde, azgınlığını da Cenâb-ı Hakk’a nispet etme küstahlığını göstererek, Allah’ın dosdoğru yolu üzere oturup kulları saptıracağına and içer. Onlara “önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından” (A‘râf  7/17) geleceğine ve bin bir türlü vesvese, hile ve desiseleriyle onları şükürden uzaklaştıracağına yemin eder. Burada sayılan dört yön, düşmanın bir kişiye veya orduya saldırabileceği dört yöndür. İblîs’in bu dört yönden gelmesi farklı şekillerde tefsir edilmiştir. Bunlardan en güzel ve münasip olanı şöyledir:

“Önlerinden”: Âhiret yönünden onlara sokulacağım. Onları âhiret hakkında şüpheye düşüreceğim. Yine hasedi onlara sevimli gösterip, o zamanda yaşayan âlimlere ve faziletli insanlara hased etmeye; onların güzel hal, fiil ve sözlerine dil uzatmaya sevk edeceğim.

“Arkalarından”: Dünya cihetinden yanlarına sokulup onları dünyaya rağbet ettireceğim. Yine asabiyet; ırkçılık, soy sopla övünmeyi onlara cazip gösterip, ashâb-ı kirâma, tabiîne ve önceden yaşamış sâlih insanlara dil uzatmaya ve onları ayıplamaya yönlendireceğim.

“Sağlarından”: Onlara, yapmış oldukları iyilikler yoluyla yaklaşacağım. Onları ucüb  yani yaptığını beğenip onunla övünmeye ve riyâya düşüreceğim.

“Sollarından”: Onlara günahları tarafından yaklaşıp günahları kendilerine süslü göstereceğim. Benim bu tahriklerim sonucunda onlar, doğru yol olan iman, İslâm ve ihsan çizgisinden sapacak, nankörlük yolunu tutacak ve böylece şükredici kullardan olamayacaklardır.

Bunun üzerine Allah Teâlâ İblîs’e, kınanmış, yerilmiş ve rahmetinden kovulmuş olarak cennetten çıkmasını söyler. Cehennemi de İblîs’e tabi olan cin ve insanlarla dolduracağına yemin eder. Allah Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Cehennem ve cennet birbirleriyle tartıştılar. Cehennem:

«- Bana zorbalar ve büyüklenenler girecek» dedi. Cennet ise:

«- Bana da güçsüzler ve miskinler girecek» diye cevap verdi.

Allah Teâlâ cehenneme:

«- Sen benim azabımsın; seninle dilediğime azab ederim» buyurdu. Cennete de:

«- Sen de benim rahmetimsin; seninle dilediğime rahmet ederim. Sizden her birinizi dolduracaklar var» buyurdu.” (Buhârî, Tefsir  50/1; Müslim, Cennet 36)

Görüldüğü üzere İblîs, kendisinde benlik görmesi ve kibirlenmesi sebebiyle cennetten ve bütün hayırlardan uzaklaştırılmıştır. Bu haliyle o ve ona tabi olanlar cehennem yakıtı kılınmışlardır. Dolayısıyla akl-ı selîm sahibi herkesin, İblîs’in başına gelenlerden ders ve ibret alması gerekir.

Peki İblîs, cennete yerleştirilen Âdem ve Havva’yı isyana nasıl sürükledi:

A'râf Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

A'râf Suresi 17. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.