A'râf Suresi 190. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kuran Meali ve Tefsiri

A'râf Suresi 190. ayeti ne anlatıyor? A'râf Suresi 190. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

A'râf Suresi 190. Ayetinin Arapçası:

فَلَمَّٓا اٰتٰيهُمَا صَالِحًا جَعَلَا لَهُ شُرَكَٓاءَ ف۪يمَٓا اٰتٰيهُمَاۚ فَتَعَالَى اللّٰهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ

A'râf Suresi 190. Ayetinin Meali (Anlamı):

Allah onlara kusursuz bir çocuk verince, Allah’ın kendilerine bağışladığı bu nimetin meydana gelmesinde O’ndan başka güçlere de yer verip şirk koşmaya başlarlar. Oysa Allah, onların ortak koşmasından da, koştukları ortaklardan da sonsuz derecede yücedir.

A'râf Suresi 190. Ayetinin Tefsiri:

Allah Teâlâ, insanlığın başlangıcı olarak ilk önce Âdem’i, sonra aynı cins ve mâhiyetten eşi Havva’yı yarattı. İkisinin, sonra da bunların çocuklarının birbiriyle evlilikleri vasıtasıyla günümüze kadar artarak gelen tüm insanlık câmiası ortaya çıktı. Dolayısıyla bu âyetler öncelikle insanlığın başlangıcına dikkat çekmektedir. Âdem ve Havva, mü’min ve muvahhid idiler. Bir kısım hataları olmakla birlikte, Allah’a yalvardılar, tevbe ettiler ve affedildiler. Allah’a şirk koştuklarına dair sahih kaynaklarda en küçük bir bilgi yer almamaktadır. Onlarla birlikte tevhid inancı bir müddet devam etti. Fakat çocukları ve torunları arasında şirk emâreleri yüz göstermeye başladı. İnsanlık, başlangıçta doğru Allah inancına bağlı tek millet iken, şirkin zuhuruyla birlikte bölündüler, ayrılığa düştüler. (bk. Yûnus 10/19) Kur’an indiği zaman Mekke’de koyu bir putperestlik anlayışı içinde yaşayan ve bu inançlarından vazgeçmeyi kolay kolay düşünmeyen müşrikler, işte o şirk çizgisinin sımsıkı takipçileri idi. Dolayısıyla söz, insanın yaratılışından şirke, oradan da Mekke müşriklerine ve o yolda devam eden diğer müşriklere getirilmiş oldu.

 Cenâb-ı Hakka değişik yollarla şirk koşmak imkân dâhilinde iken, bu âyetlerde ana-baba olacak herkesin, dolayısıyla büyük bir nispette bütün insanların daha kolay anlayabileceği çocukla alakalı muşahhas bir misal tercih edilmiştir. Hamilelik döneminde zaman ilerledikçe, bebek büyüyüp doğum yaklaştıkça ana-babanın da heyecanı artar. Bir kısım bebeklerin sağlam, bir kısmının ise değişik noksanlıklarla dünyaya geldiğini tecrübeyle bildiklerinden, kusursuz bir yavrularının olması için Allah’a yalvarırlar. Mü’minler böyle yaptığı gibi, diğer din mensupları hatta müşrikler de böyle yaparlar. Çünkü müşrikler bile, o bebeği kusursuz olarak yaratıp dünyaya getirecek olanın sadece Allah olduğunu bilirler. Nitekim bazı ayetlerde “onlara yeri göğü, güneşi ayı kim yarattı? Yağmuru kim yağdırıyor, onunla yeryüzünü kim diriltiyor?” gibi sorular sorulduğunda “Allah” diye cevap verdikleri bildirilir. (bk. Ankebût 29/61, 63) Demek ki, mühim olan ara sıra, özellikle zorluk, sıkıntı ve ihtiyaç zamanlarında tevhid inancıyla buluşmak değil (bk. Yûnus 10/22; Ankebût 29/65), bunu hayatın vazgeçilmez bir umdesi halinde sürekli devam ettirebilmektir. Fakat bir kısım insanlar, bu kuvvetli iradeyi gösteremediklerinden şirke sapmakta, kendilerine lütfedilen çocuk nimetine şükredecekleri yerde, tam aksine onu Allah’a şirk koşmaya bir sebep yapmaktadırlar. Ya bunu bir “tabiat olayı” olarak değerlendirip tabiatı veya çocuklarına “Abdüşşems, Abdüllât, Abdüluzza” gibi isimler koyarak putları Allah’a ortak koşmaktadırlar. Halbuki Allah, onların koştukları bütün ortaklardan çok yüce, çok münezzehtir:

A'râf Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

A'râf Suresi 190. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...