A'râf Suresi 203. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

A'râf Suresi 203. ayeti ne anlatıyor? A'râf Suresi 203. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

A'râf Suresi 203. Ayetinin Arapçası:

وَاِذَا لَمْ تَأْتِهِمْ بِاٰيَةٍ قَالُوا لَوْلَا اجْتَبَيْتَهَاۜ قُلْ اِنَّمَٓا اَتَّبِعُ مَا يُوحٰٓى اِلَيَّ مِنْ رَبّ۪يۚ هٰذَا بَصَٓائِرُ مِنْ رَبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

A'râf Suresi 203. Ayetinin Meali (Anlamı):

Onlara istedikleri türden bir mûcize getirmediğin zaman: “Onu da bir taraftan derleyip toplasaydın ya!” derler. De ki: “Ben, ancak, Rabbimden bana vahyedilene uyarım. İşte bu Kur’an, Rabbi­nizden size gelen ve gerçeği gösteren belgeler, iman edenleri doğru yola ileten bir rehber ve rahmettir.”

A'râf Suresi 203. Ayetinin Tefsiri:

Bahsedildiği şekilde bütünüyle şeytanların güdümüne girmiş müşrikler, inanmak maksadıyla değil, sırf onu zor durumda bırakmak ve insanlar karşısında küçük düşürmek için Resûl-i Ekrem (s.a.s.)’den dağları altın yapmak, yerden pınarlar fışkırtmak, göğü parçalayıp üzerlerine indirmek gibi (bk. İsrâ 17/90-93) mûcizeler isterlerdi. Ancak peygamberler, Allah’ın izin verdiği mûcizeyi gösterme imkânına sahipken, izin vermediğini göstermeleri olacak şey değildi. İşte Efendimiz (s.a.s.), onların istediği mûcizeyi göstermediği zaman müşrikler alaylı bir edâ içinde: “Zaten önceki gösterdiklerini de sağdan soldan toparlayarak gösteriyordun; şimdi istediğimizi de bir şekilde toparlayıp göstersene!” diyorlardı. Veya zaman zaman vahiy kesiliyor, âyetler gelmez oluyordu. Çünkü vahiy, tamâmen Allah Resûlü (s.a.s.)’in dışında, Allah Teâlâ tarafından kontrol ve idare edilen bir hadiseydi. Peygamber Efendimiz’in istediği zaman istediği vahyi alabilme hak ve salahiyeti yoktu. Bu durumlarda da yine o müşrikler atılıp: “Zaten önceki okuduğun âyetleri de oradan buradan derleyip toparlıyordun; haydi yine toparlasana” diyorlardı. Bu şekilde Allah Resûlü (s.a.s.)’in peygamberliğine dil uzatmak istiyorlardı. Bu durumlarda Efendimiz’in verdiği cevap hiç değişmiyordu: “Benim vazifem, sizin istediğiniz gibi hareket etmek, istediğiniz mûcizeleri göstermek, âyetleri getirmek değil, sadece ve sadece Rabbimden bana vahyedilen tâlimatlara tâbi olmak, onların tarif ettiği bir kulluk yapmaktır.”

Efendimiz’in, Rabbinden gelen vahiylere, emir ve yasaklara kayıtsız şartsız uyması, şüphesiz bütün insanlık için güzel bir örnektir. İnsana düşen, o yüce Peygamber’e dil uzatmak değil, onu en büyük nimet bilip, ona ve onun getirdiği Kur’an’a bütün gücüyle ve kuvvetiyle sarılmaktır. Çünkü Peygamber bu ittibaya lâyık en büyük insan, Kur’an bu itaata lâyık en yüce kitaptır. Burada Kur’an’ın üç mühim vasfına yer verilir;

بَصَاۤئِرُ  (besâir): Kur’an, hakikatin ortaya çıkmasını sağlayan kesin bilgiler ve deliller ihtiva eder. İnsanların din ve dünya hayatlarıyla alakalı doğru bilgiler verir, akılları aydınlatır, itikadı düzeltir, kalpleri tenvir eder.

هُدًى (hüdâ):  Kur’an fert ve topluma rehberlik yapar, onların kurtuluşunu sağlar.

رَحْمَةٌ (rahmet): Kur’an netice itibariyle kendisine inanan ve tâbi olan fert ve toplumları gerçek iyiliğe, ebedi nimete, saadet ve selâmete ulaştırır.

O halde:

A'râf Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

A'râf Suresi 203. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.