A'râf Suresi 206. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

A'râf Suresi 206. ayeti ne anlatıyor? A'râf Suresi 206. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

A'râf Suresi 206. Ayetinin Arapçası:

اِنَّ الَّذ۪ينَ عِنْدَ رَبِّكَ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِه۪ وَيُسَبِّحُونَهُ وَلَهُ يَسْجُدُونَ ۩

A'râf Suresi 206. Ayetinin Meali (Anlamı):

Şüphesiz ki Rabbinin huzurunda bulunan melekler, asla büyüklenip O’na ibâdetten geri durmazlar. O’nu dâimâ tesbih eder ve yalnız O’na secde ederler.

A'râf Suresi 206. Ayetinin Tefsiri:

 “Rabbin katındakiler”den maksat, O gün melekleri de görürsün; arşın etrafını kuşatmış, Rablerini överek tesbih ediyorlar” (Zümer 39/75) âyetinde bahsedilen Allah’a yakın meleklerdir. Bunlara aynı zamanda “Mele-i A’lâ” denilir. Bunlar büyüklenip Cenâb-ı Hakk’a kulluktan bir an bile geri durmazlar. Daima O’nu tesbih ederler ve O’nun için secde ederler. Bu hususta diğer âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur:

“Göklerde ve yerde kim varsa hepsi Allah’a aittir. O’nun yakınında bulunan melekler ise, ne büyüklenip O’na ibâdetten yüz çevirirler, ne de yorulurlar. Gece gündüz usanmadan, ara vermeden Allah’ı tesbih ederler.” (Enbiyâ 21/19-20)

Âyetlerde bahsedildiği üzere Allah’a yakınlıkları âşikâr olan melekler bile Allah’a kulluk etmekten bir an geri durmayıp tesbih ve secde ederek kulluğa devam ettiklerine göre, her an günah iş­leme durumunda bulunan insanların ibâdete daha çok ihtiyaçları bulunduğu açık­tır. Buna göre yaratılış maksatları kulluk olan insanların, Allah’a kulluğu en büyük şeref bilip dil ve kalpleriyle O’nu tesbih etmeleri, O’nun karşısında tam bir tevazu ile secdeye kapanmaları; Allah’ın rızâsını nefsânî isteklerinden üstün bilip âyette örnek gösterilen melekler gibi bir kulluk şuuruna ve yaşayışına ulaşmaları istenmektedir

Bu âyet-i kerîme okunduğu vakit tilâvet secdesi yapmak gerekir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) tilâvet secdesi hakkında şöyle buyurur:

“Âdem oğlu secde âyetini okuyup da secde ettiği zaman şeytan ağlayarak çekilir ve kendi kendine «vay» diyerek hayıflanır ve «bu kişi secde ile emrolundu, secde etti, ona cennet var; ben ise secde ile emrolundum isyan ettim, bana da ateş var» der.” (Müslim, İman 133)

Bundan sonra, bir mânada güzel ahlâk, takvâ, zikir, ibâdet ve secde ile ulaşılacak cennet ganimetlerini hatırlatan Enfâl sûresi gelmektedir:

A'râf Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

A'râf Suresi 206. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.