A'râf Suresi 87. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
A'râf Suresi 87. ayeti ne anlatıyor? A'râf Suresi 87. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
A'râf Suresi 87. Ayetinin Arapçası:
وَاِنْ كَانَ طَٓائِفَةٌ مِنْكُمْ اٰمَنُوا بِالَّذ۪ٓي اُرْسِلْتُ بِه۪ وَطَٓائِفَةٌ لَمْ يُؤْمِنُوا فَاصْبِرُوا حَتّٰى يَحْكُمَ اللّٰهُ بَيْنَنَاۚ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِم۪ينَ
A'râf Suresi 87. Ayetinin Meali (Anlamı):
“Eğer içinizden bir grup bana gönderilen gerçeğe inanmış ve bir grup da inanmamışsa, ben ne diyeyim; madem öyle, o zaman Allah aramızda hükmünü verinceye kadar sabırla bekleyin. Çünkü O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.”
A'râf Suresi 87. Ayetinin Tefsiri:
Medyen,
Mısır ile Filistin arasında Sînâ yarım adasının
kuzeyindeki bölgenin adıdır. Hz. Şuayb döneminde burada Arapların Emur koluna
mensup kabileler oturmaktaydı. Medyenliler, sapıklık ve isyan yollarına
düşmüşler, Allah’a ibâdet ve itâati terk etmişlerdi. Putlara ve heykellere
tapıyorlardı. Medyen’in kervan yolları üzerinde bulunması sebebiyle halk,
ticâretle meşguldü. Ancak hîle yaygınlaşmış, bir sanat ve mârifet hâline
gelmişti. Halk, kendileri için bir alışverişte bulunduğunda tartıyı fazla
tutarlar, aldıklarını az gösterirler; başkalarına bir şey satarken ise, fazla
ücret alıp eksik mal verir, hîle ile azı çok olarak gösterirlerdi. Hattâ alış
için ayrı, satış için ayrı terâzi kullanırlardı. Yine bu azgın kavim,
insanların yollarını keser, onların mallarından bir kısmına el koyarlardı.
Özellikle yabancı ve gariplerin mallarını çeşitli entrikalarla ellerinden alırlardı.
Beşerî münâsebetleri tamamen hîle, eziyet ve zulüm üzerineydi. Hak Teâlâ’nın
verdiği bol nimetlerin kıymetini bilip şükürlerini edâ etmezler, Allah’a isyan
etmek ve putlara tapmak sûretiyle son derece nankörlük ederlerdi.
Allah
Teâlâ onlara Hz. Şuayb’ı peygamber gönderdi. Medyen’de doğup büyüyen Şuayb (a.s.),
o kavmin asîl bir âilesine mensuptu. Gençliği Medyen kavminin arasında geçti. Bölge
halkı sapıtıp azıtmış olmakla birlikte Hz. Şuayb, onların kötülüklerinden uzak,
temiz ve nezih bir hayat yaşardı. Şuayb (a.s.), kavmine güzel nasîhatlerde
bulundu. Çok güzel konuştuğu için kendine خَط۪يبُ الأنْبِيَاءِ (Hatîbü’l-Enbiyâ) “Peygamberlerin Hatîbi” lakabı
verilmiştir.
Hz.
Şuayb, kavmine, Cenâb-ı Hakk’a şirk koşmamalarını, yalnız O’na ibâdet
etmelerini, çünkü O’ndan başka ibâdete layık başka bir ilâh olmadığını
hatırlattıktan sonra, yukarıda da temas edildiği gibi toplumda revaçta olan bir
kısım günahlardan sakınmalarını söylemiştir. Bunları şu şekilde hülasa etmek
mümkündür:
› Ölçüyü ve
tartıyı doğru ve tam olarak yapmak, bu hususta hile yolarına kaçmamak. Rivayete
göre Medyen halkının iki ölçeği ve iki tartısı vardı. Bunlardan biri diğerinden
daha büyüktü. Onlar, insanlardan bir şey satın aldıkları zaman büyük ölçeği
kullanarak ölçüyü tam yapıyorlardı. Kendileri onlara bir şey sattıkları zaman
küçük ölçeği kullanarak ölçü ve tartıyı eksik yapıyorlardı. Ölçerken ve
tartarken insanların haklarını eksiltmek, nefsin hasisliği, himmetin düşüklüğü,
hırsın fazlalığı, hevâ ve zulme uymaktan ileri gelir. Bu mezmûm sıfatlar,
nefsin kötü huylarındandır. Şeriat, bu kötü sıfatların değiştirilmesini ve
nefsin tezkiye edilmesini emretmiştir. Efendimiz (s.a.s.) bu hususta: “Koyun
sürüsüne saldıran iki aç kurt, kişinin dini için, onun mal ve şöhrete olan
hırsından daha zararlı değildir” (Tirmizî, Zühd 43) buyurmuştur.
› İnsanların
eşyasını eksik vermemek, mallarının değerini düşürmemek. Bu, mallarda kusurlu
olduğunu söylemek, değerli ve rağbet edilen bir şey olmadığını ifade etmekle;
ölçü ve tartılarda ise fazla ya da eksiltmek suretiyle hile yapmakla olur.
Bütün bunlar, insanların mallarını haksız yollarla yemektir.
› Gelen
peygamberin gayretleriyle ıslah edilip belli bir düzen kurulduktan sonra
yeryüzünde bozgunculuk yapmamak, kargaşa ve anarşi çıkarmamak.
› İnsanları
tehdit ederek Allah’ın yolundan saptırmak ve Allah’ın dinini eğip bükmek
maksadıyla yol başlarında oturmamak. Onlar, Hz. Şuayb’a iman edenleri öldürmek
ve işkenceye uğratmakla tehdit ediyorlardı. Yine onlar, Hz. Şuayb’ın bulunduğu
yere çıkan yolların başında oturuyor, onun yanına gitmek isteyen kimseleri
tehdit ederek alıkoyuyor ve “O bir yalancıdır, onun yanına gitmeyin”
diyorlardı. Kureyş müşriklerinin, Allah Resûlüne yaptıklarının aynısını
yapıyorlardı.
Bu
arada Hz. Şuayb onlara, Allah’ın ihsan ettiği bir kısım nimetleri hatırlattı.
Mesela onlar sayıca az iken Allah onların sayılarını çoğaltmış, fakir iken
onları zengin kılmıştı. Bu nimetleri hatırlayarak şükretmelerini, bir taraftan
da önceden helak edilmiş olan Âd ve Semûd kavmi gibi bozguncuların hazin
âkıbetlerinden ibret almalarını öğütledi. Fakat ne çâre ki, içlerinden
inananlar olduğu gibi, bir kısmı da inkâr yolunu seçti. Bunun üzerine Şuayb (a.s.)
onlara, en iyi, en doğru hüküm verici olan Allah aralarında hükmedinceye,
inananları kurtarıp inkâr edenleri helak edinceye kadar sabretmelerini istedi.
Fakat
azgın kavmin ne itirazlarının ne de düşmanlıklarının sonu geliyordu:
A'râf Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
A'râf Suresi 87. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...
YORUMLAR