Araf Suresinin 140. Ayeti Ne Anlatıyor?
Araf suresinin 140. ayetinde ne anlatılmak isteniyor? Allah’tan başka ilah arayışının nankörlük olduğunu bildiren âyet; Araf suresinin 140 ayetinin meali ve tefsirini yazımızda okuyabilirsiniz...
Ayet-i kerimede şöyle buyrulur:
قَالَ اَغَيْرَ اللّٰهِ اَبْغ۪يكُمْ اِلٰهًا وَهُوَ فَضَّلَكُمْ عَلَى الْعَالَم۪ينَ
Mûsâ, “Allah, sizi âlemlere üstün kılmışken ben size Allah’tan başka ilah mı arayayım?” dedi. (A‘râf, 7/140)
ALLAH’TAN BAŞKA İLAH ARAYIŞI, ALLAH’A KARŞI NANKÖRLÜKTÜR
Bilgi:
İsrailoğulları, peygamberlerine ve onların getirdikleri hak dine inanıp düzgün ve erdemli bir yaşantıya sahip oldukları dönemlerde inkârcılara ve sapıklara karşı bir üstünlüğe sahip olmuşlardı. Yüce Allah, içlerinden birçok peygamber göndererek onlara iyilikte bulunmuştu. İşte bu lütuflara işaret eden Hz. Musâ -aleyhisselâm- onlara, Allah’a kulluğu bırakmaları ve putperestlik gibi batıl inançlara sapmaları durumunda sahip oldukları üstünlükleri kaybedebileceklerini söylemiştir.
Mesaj:
- Allah, iman edip iyilik yapanları, inkâr edip kötülük yapanlara daima üstün kılar.
- Allah’a kulluk, O’nun sayısız lütuflarına vefânın da bir gereğidir.
Kelime Dağarcığı:
Fazilet: Üstünlük.
Tafdil: Üstün kılmak.
Âlem: Maddî ve manevî tüm varlıklar.
Kaynak: Diyanet, Kur'an-ı Kerim'den Serlevha Ayetler
TEFSİR
- İsrâiloğulları’nı denizden geçirdik. Derken kendilerine ait bir takım putlara tapmakta olan bir kavme rastladılar. Hemen: “Ey Mûsâ! Bize de onların ilâhları gibi bir ilâh yapıver!” dediler. Mûsâ şunları söyledi: “Gerçekten siz, hep böyle cehâlet içinde gidip gelen bir topluluksunuz.”
- “İmrendiğiniz şu kimselerin din diye tutundukları şey yıkılmaya mahkûmdür ve ibâdet kasdıyla işleyegeldikleri bütün ameller de boştur, mânasızdır.”
- Mûsâ şöyle devam etti: “Allah sizi, ihsân buyurduğu iman ve din sayesinde diğer bütün milletlere üstün kılmış iken, ben size O’ndan başka bir ilâh mı arayayım!”
İsrâiloğulları’nın denizi geçtikten sonra rastladıkları bu kavmin kimler olduğu hususunda Kur’an açık bir beyânda bulunmaz. Fakat bunların, kendilerine ait bir kısım putlara tapan putperest bir toplum olduğunu belirtir. Tapanlar hangi toplum, tapılanlar da ne tür bir put olursa olsun, mutlak mânada hepsinin bâtıl ve hepsinin de yok olmaya mahkum olduğu gerçeğini hatırlatır. Bir kısım tarihî bilgiler, o kavmin taptıkları putların sığır ve boğa heykelleri şeklinde olduğunu, İsrâiloğullarında daha sonra baş gösterecek buzağıya tapma hastalığının da ilk olarak buradan kaynaklandığı yönündedir.
Uzun seneler Firavunların hâkimiyeti altında köle olarak yaşamış ve şahsiyetleri ezilmiş İsrâiloğulları, onların ellerinden kurtulsalar da, hayatlarına girmiş olan kötü tesirlerden kendilerini bir anda temizleyememişlerdi. Mısır’dan çıktıktan sonra bir put tapınağı görür görmez, önceki alışkanlıklarının tesiriyle ve tabii bir refleks halinde hemen benzeri bir şeye tapınma ihtiyacı hissetmişlerdi. Bu arzularını kendisine açtıklarında Mûsâ (a.s.)’ın tepkisi son derece sert oldu. Bunca büyük mûcizeleri ve delilleri gördükten sonra, kendilerini kurtarmaya çalışan ulü’l-azm bir peygamberin huzurunda putçuluğa özenmek câhillikten başka bir şey değildi.
Aynı zamanda böyle bir talep, Hz. Mûsâ’nın başarmak istediği işi, başlamadan bitirmek anlamına geliyordu. Bu sebeple Hz. Mûsâ, o puta tapan kavmin mevcut hallerinin hiç de özenilecek bir durum olmadığını, yaşadıkları bu bâtıl dinin yıkılıp helak olacağını, yapmakta oldukları ibâdetlerin de faydasız, mânasız ve boş olduğunu söyleyerek kavmini ikna etmeye çalıştı. Kendilerine bunca nimetler ihsan eden; peygamber göndermek, kölelikten kurtarmak gibi bir kısım özel lutuflarla kendilerini başkalarına üstün tutan Allah’ı bırakıp başka bir ilâh aramanın boşuna bir çaba olduğunu hatırlattı.
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri, kuranvemeali.com