Araf Suresinin 40. Ayeti Ne Anlatıyor?
Araf suresinin 40. ayetinde ne anlatılmak isteniyor? Cennetin yolunun nereden geçtiğini bildiren âyet; Araf suresinin 40. ayetinin meali ve tefsirini yazımızda okuyabilirsiniz...
Kur’an’da buyrulur:
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَا لَا تُفَتَّحُ لَهُمْ اَبْوَابُ السَّمَٓاءِ وَلَا يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتّٰى يَلِجَ الْجَمَلُ ف۪ي سَمِّ الْخِيَاطِۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُجْرِم۪ينَ
Bizim âyetlerimizi asılsız sayanlar, büyüklenip onlardan yüz çevirenler var ya, işte onlara göğün kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete giremeyeceklerdir! Suçluları işte böyle cezalandırırız! (A‘râf, 7/40)
CENNETİN YOLU, KUR’AN’A İMAN VE SAYGIDAN GEÇER
Bilgi:
Âyette, Kur’an’ın Allah tarafından gönderilmiş ilahî bir kitap olduğuna inanmayıp onun ayetlerini yalan sayan ve kibirlenerek hafife alanların hiçbir dua ve iyi amelinin kabul edilmeyeceği anlatılmaktadır. Bir devenin iğne deliğinden geçmesi nasıl imkânsızsa onların cennete girmesi de o kadar imkânsızdır. Ayrıca ayette, inançsızların işlediği hiçbir suçun da karşılıksız kalmayacağı ifade edilmektedir.
Mesaj:
- Amellerimizin kabulü ve cennete girmemiz, Kur’an’a tam ve saygılı bir şekilde iman etmemize bağlıdır.
- Kur’an’ın Allah kelamı olduğuna ve onun Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e geldiği gibi bize ulaştığına iman ederiz.
Kelime Dağarcığı:
Kibir: Kişinin kendini büyük görmesi.
Cürüm: Suç, günah.
Mücrim: Suçlu, günahkâr.
Kaynak: Diyanet, Kur'an-ı Kerim'den Serlevha Ayetler
TEFSİR
- Şüphesiz ki âyetlerimizi yalanlayan ve büyüklenip onlardan yüz çevirenler yok mu, göğün kapıları onlar için açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete giremeyeceklerdir. İşte biz günahkârları böyle cezalandırırız.
- Onlar için cehennem ateşinden döşekler ve üstlerinde de yine ateşten örtüler vardır. İşte biz zâlimleri böyle cezalandırırız.
Cenâb-ı Hakk’ın âyetlerini; tevhid, ulûhiyet, nübüvvet ve âhirete ait delillerini yalanlayan, büyüklenip bu delillere inanmaya, onları nazar-ı itibara alıp gereğince davranmaya tenezzül etmeyenlere göğün kapıları açılmayacaktır. Yani duaları ve iyilik olarak yaptıkları amelleri kabul edilmeyecek, ruhları göğe yükselemeyecek, üzerlerine feyiz ve bereket inmeyecektir. Çünkü gökler ruhlar için saadet ve surûr kaynağıdır. Hayır ve bereket göklerden iner. Bu sebeple ruhlar ancak göklere yükselmek sûretiyle mutlulukların en güzeline erişme imkânı bulurlar. Yerde yürüyenlerin ayakalrı su topladığı halde, ruhları göklerde gezenlerin kalplerinde ilâhî feyiz ve bereket şabnemleri birikir. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Gökte de hem rızkınız vardır, hem de size va‘dedilen cennetler.” (Zâriyât 51/22) İşte kâfirler bu nimetlerden mahrum kalacak ve deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete giremeyeceklerdir. Küçüklükte “iğne deliği”, büyüklükte ise “deve” mesel olmuştur. Dolayısıyla bir şeyin küçüklüğü ve inceliği mübalağa edileceği zaman “iğne deliği gibi”, irilik ve büyüklükte mübalağa için ise “deve gibi” denilir. Şu halde kâfirlerin cennete ebediyen giremeyeceklerini ifade bakımından, irilikte mesel olan olan devenin boynu, hörgücü, ayakları, özel şekli, bütün eğri büğrülüğü ve acaipliği ile incelikte mesel olan iğne deliğine girmesiyle verilen misal son derece mübalağalı ve tesirli olmuştur. Bu haliyle devenin iğne deliğinden geçmesi nasıl mümkün değilse, kâfirlerin cennete girmesi de aynı şekilde mümkün değildir.
“Deve” olarak tercüme edilen âyetteki اَلْجَمَلُ (cemel) kelimesi “cümmel” diye de okunmuştur. Buna göre kelime “kendirden yapılmış kalın ip” veya “gemileri bağlamada kullanılan halat” mânalarına gelmektedir.
Verilen örnekten anlaşıldığına göre cennete sonsuza dek giremeyecek o kâfirler için, altlarında cehennem ateşinden döşekler, üstlerine de yine cehennem ateşinden örtüler vardır. Hâsılı onların döşekleri, yorganları, yatak ve örtüleri sadece ateş olacak, cehennem onları her taraftan kuşatacaktır. Burada çok beliğ bir şekilde, tasvir edilen kişilerin dünyada rahatı, rahat yatakları ve bu yataklarda yatmayı çok sevdikleri ima edilmektedir. Çünkü ceza daima işlenen suçun cinsinden olur. Bu şekilde rahata ve rahat yataklarda yatmaya düşkün olanlar, yemeye, içmeye ve şehvetlere de düşkün olurlar. Nitekim Nebiyy-i Ekrem (s.a.s.): “Ümmetim için kârın büyüklüğü, çok uyku, tembellik ve yakîn azlığından korkarım” (Kenzü’l-Ummâl, III, 360) buyurarak bu hususta mü’minleri uyarmaktadır. Çünkü böyle bir hayat iman etmeye mâni olduğu gibi, başkalarının hakkına tecavüzün de sebeplerindendir. Âyetin sonunda bu insanların zâlim olarak nitelenmesi bu bakımdan mânidardır. Çünkü onlar hem başkalrına hem de kendilerine zulmektedirler.
Kâfirlerin bu perişan, feci ve hazin durumlarına karşılık mü’minlerin halleri son derece güzel ve aydınlıktır.
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri, kuranvemeali.com