Ârif Ne Demektir? Kimlere Ârif Denir?

İbrâhim Hakkı Erzurûmî -kuddise sirruh- hazretleri buyurur ki: "Ârifin, mevlâsı ile arası iyi olduğu için halk ile de arası iyidir. Ârif cismini ve canını mevlâsına adamış, herşeyini ona verip kendisi aradan çıkmıştır. Bu sûretle Allah’a yakınlık mertebesine ermiş ve rahata kavuşmuştur. Ârifin kalbine mârifet nuru indiği için onda dünyaya âit hiçbir arzu kalmamıştır."

Ârifin dili, Allah’ın zikriyle meşgul; kalbi O’nun sevgisiyle dolu; sırrı O’na sonsuz açıktır. Ârifin kalbi uyumaz, dünyaya meyli kalmaz. Çünkü gönlü muhabbet âleminden lezzet almış, aşk derdiyle dolmuştur ve kalbinin Allah’ın bakış yeri olduğunu bilmiştir. Allah’ın gayrısını atıp yükseklere çıkan, yakınlık havasını koklayan, üns ve huzur meclisine varan gönül, Hak’tan nasıl gâfil olup halka meyleder?

Âlim söylediklerinin aşağısında, ârif onların üstündedir. Ârif mârifetullahtan başka söz etmez, susması en iyi sözdür. Ârif Allah’a yaklaştıkça halktan uzaklaşır. Ârif yalnız Allah’a ihtiyaç arzeder. Onun için ihtiyaçlarını kimseye söylemez. Ârif Allah’a karşı zelil olduğu için halk kendisini sever.

ZÂHİD İLE ÂRİF ARASINDAKİ FARKLAR

  • Zâhidin ibâdeti alâka iledir, Ârifinki zevk iledir.
  • Zâhid âhireti ister, Ârif Mevlayı ister.
  • Zâhid nefsi iledir, Ârif Allah iledir.
  • Zâhidin zikri dili ile, Ârifinki kalbi ve canı iledir.
  • Zâhidin kalbi sebeplerledir, Ârifin rûhu Allah iledir.

MÜ'MİN İLE ÂRİFİN KIYÂSI

Mü’minin bakışı Allah’ın nuru ile, Ârifin bakışı Allah iledir.

Mü’min Allah’ın ipine tutunur, Ârif Allah’a tutunur.

Mü’min Allah’ın zikriyle mutmain olur, Ârif Allah’la mutmain olur.

Halk nefsine bağlı, nefs ise ilâhî kapının perdesidir. Ârif cismini rûhuna, rûhunu da Allah’a feda etmiştir. Zâhid nefsiyle halka bakar düşman kesilir üzülür. Ârif mevlâsı ile yaratıklarına şefkat dolu gözlerle bakıp rahat eder.

HİÇBİR İŞ ÂRİFİ ALLAH'TAN ALIKOYAMAZ!

Ârif kalbiyle huzurdan gitmez ve rûhu ile Allah’tan başkasını görmez. Ârif odur ki hiç bir iş ve faaliyet onu Allah ile meşgul olmaktan alıkoyamaz ve bir an bile Allah’ın huzurundan ayrılıp gâfil olamaz. Ârif odur ki, kendisi susar ve Hak onun sırlarından söyler. Ârif odur ki hiç bir şeyle üzülmez. Her ne olursa sevinir, üzüntüsü kalmaz.

Ârif Allah’ı tâzimde dikkatli, O’na hürmet etmede titizdir. Farzlarını kılmak ve yasaklarından sakınmakla O’na olan derin saygısını gösterir. Ârif odur ki, Allah’ın sırlarını ehli olmayana, anlamayana açıklamaz. Sevinç ve acılarını kimseye söylemez.

Âbidin kuvveti su ve ekmekte, Ârifin kuvveti Allah’ı anmakladır.

Gâfilin kıblesi altın ve gümüş, Ârifin kıblesi ise rahîm olan Allah’ın sonsuz nurudur.

Kaynak: Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri 1, s: 46-53, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.