Ashâb-ı Kirâm'ın Tefekkür-i Mevti
Tefekküri mevti, kalbi yumuşatmak, kalbdeki sevgiyi geçici dünya nimetlerine değil bâki olan Allah'a ve O'nun razı olduğu şeylere çevirerek nefsin ibret almasını temin etmek, tûl-i emeli kırmak, gafleti dağıtmak, tevehhüm-i ebediyete engel olmak, ihlâsı kazanmak ve tevbenin sürekliliğini sağlamaktır.
Hz. Ebû Bekir bir hutbesinde şöyle buyurmuştur:
“Nerede herkesin hayran olduğu güzel yüzlü insanlar! Nerede gençliğine mağrur olan yiğitler! Nerede ihtişamlı şehirler kurup etrafını yüksek surlarla çeviren hükümdarlar! Nerede harp meydanlarının mağlûbiyet tanımayan kahramanları! Zaman hepsini çürütüp yerle bir etti. Hepsi kabrin karanlıklarına gömülüp gittiler. Acele edin, acele edin! Vakit geçmeden aklınızı başınıza alın da ölüm ötesine bir an evvel hazırlanın! Kendinizi kurtarın, kendinizi kurtarın!” (İbnü’l-Cevzî, Zemmü’l-Hevâ, s. 668; Komisyon, Nadratü’n-Naîm, III, 960)
Hazret-i Âişe anlatıyor:
“Bir defasında cehennemi hatırlayıp ağladım. Rasûlullah, beni bu vaziyette görünce:
«–Âişe, neyin var?» diye sordu.
«–Cehennemi hatırladım da ağladım. Siz peygamberler kıyâmet günü âile fertlerinizi hatırlar mısınız?» dedim.
KİMSENİN KİMSEYİ DÜŞÜNMEDİĞİ 3 YER
Allah Rasûlü şu karşılığı verdi:
«–Üç yer vardır ki oralarda kimse kimseyi düşünmez:
1- Mîzan’da ameller tartılırken, terazinin hafif mi yoksa ağır mı geldiğini öğrenmeden,
2- “…İşte buyrun kitabımı okuyun!” (el-Hâkka, 19) deyinceye kadar amel defterleri verilirken, defterinin sağından mı, solundan mı, arkasından mı verileceğini bilmeden,
3- Bir de cehennemin sırtlarına Sırat Köprüsü kurulduğunda. Köprünün iki yanında pek çok kancalar ve sert dikenler vardır. Allah Teâlâ bu kancalar vasıtasıyla mahlûkâtından dilediğini yakalayıp cehenneme atar. İşte kişi bu kancalardan kurtulup kurtulamayacağını öğrenmedikçe kimseyi düşünemez».” (Hâkim, IV, 622/8722)
CENNETLİK OLMANIN YOLLARI
Sahâbe-i kirâmdan Üseyd bin Hudayr fazîletli kişilerden biriydi. Sık sık şöyle derdi:
“Eğer şu üç hâlden biri üzere devamlı durabilseydim hiç şüphesiz cennetliklerden olurdum:
1- Kur’ân’ı okuduğum veya okunan Kur’ân’ı dinlediğim zamanki hâlet-i rûhiyede olabilseydim,
2- Peygamber Efendimiz’in sohbetlerini dinlediğimde büründüğüm ruh hâlimi sürdürebilseydim,
3- Bir cenâze teşyîinde duyduğum hisleri devam ettirebilseydim. Evet, ne zaman bir cenâzede bulunsam kendi kendime; «Acaba öldüğünde hâlin nice olacak, sana neler yapılacak ve sonunda nereye gönderileceksin?!» diye düşünürüm.” (Bkz. Ahmed, IV, 351; Hâkim, III, 326/5260)
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Tefekkür, Erkam Yayınları
YORUMLAR