Ashâb-ı Sebt’in Bugüne Benzeyen Hikayesi
İsrâiloğulları’ndan olan "Ashâb-ı Sebt"in hâli, bugün açısından da benzer ibretlik misâller taşıyan bir hikaye.
İsrâiloğulları’ndan olan Ashâb-ı Sebt, Kızıldeniz kenarında Eyle Kasabası’nda yaşıyorlardı. Cumartesi günü bütün işleri tâtil edip ibâdet etmeleri gerektiği hâlde, ilâhî emri çiğneyip balık avlıyorlardı. Bir müddet sonra halk ikiye ayrıldı:
- Yasakları çiğneyen günahkâr kimseler.
- Dindar ve hayırsever insanlar.
Fakat dînine bağlı insanlar azınlıkta kalmış ve âsîlere söz geçiremez olmuşlardı.
Nihâyetinde iyiler de kendi aralarında iki gruba ayrıldılar:
- Günahkârları yola getirmek için uğraşıp didinen, her yolu ve usûlü deneyerek nasihat eden, fakat sonunda bıkarak ümitsizliğe kapılan insanlar. Bunlar bir müddet sonra tebliğ vazifesini terk ettiler.
- Ümitsizliğe kapılmadan, bütün zorluklara ve zahmetlere tahammül ederek, söz dinlemez halka nasihat ve îkâza devam eden mü’minler. Bu fedâkâr insanların sayısı çok az idi. Onlar mes’ûliyetlerinin gereğini îfâ edememekten sakınarak hakkı tebliğe devam etmeleri sebebiyle kurtuldular.
TEBLİĞE DEVAM ETMELERİ SEBEBİYLE KURTULDULAR
Âyet-i kerîmede onlardan şöyle bahsedilir:
“İçlerinden bir topluluk; «–Allâh’ın helâk edeceği ya da çetin bir azapla cezâlandıracağı bir kavme ne diye nasihat edip duruyorsunuz!» dediği vakit, tebliğde bulunanlar; «–Rabbinize mâzeret beyan edebilmek için, bir de belki günahlardan sakınırlar diye!» cevâbını verdiler.” (el-A’râf, 164)
Daha sonra, tebliğ vazifesine devam edenler, diğerlerine gelecek olan musîbet kendilerine de gelmesin diye, aralarına bir duvar çektiler. Duvarın arkasındaki sesler kesilince, bir de baktılar ki, bir gecede hepsi birden maymuna dönmüşler!.. Azaptan kurtulanlar maymuna çevrilen akrabalarını tanıyamasalar da, onlar akrabalarını tanıyorlardı. Cezâya dûçâr olan bedbahtlar, azaptan kurtulan akrabalarının yanında bir müddet mahzun mahzun gezdiler. Akrabaları:
“–Biz sizi îkaz ederek günahlardan sakındırmadık mı?” dediklerinde, yaşlı gözlerle başlarını sallıyorlardı. Üç gün sonra da, maymun şekline girmiş olan bu âsîlerin hepsi öldü.
SUSANLAR DA İLAHİ CEZAYA UĞRADI
Bâzı müfessirler:
“Yasak günde balık avlamayan, fakat bu ilâhî yasağı çiğneyenlere herhangi bir îkazda bulunmayıp susanlar da, onlarla birlikte ilâhî cezâya dûçâr oldular.” demişlerdir.
Allah Rasûlü (s.a.v.) şöyle buyurur:
“Allah Teâlâ umûmun işlediği günahlar sebebiyle suçsuzları cezâlandırmaz. Fakat aralarında günâhın işlendiğini görür ve bunu engellemeye güçleri yettiği hâlde mânî olmazlarsa müstesnâ.” (Ahmed, V, 192)
Hazret-i Yûnus (a.s.), Allâh’ın emriyle kırk gün daha kavmini hakka dâvet edecekti. Otuz yedi gün geçtiği hâlde kavmi hâlâ îmâna gelmemişti. Bunun üzerine büyük bir ümitsizlik ve üzüntü ile, emr-i ilâhîyi de bekleyemeden, aralarından ayrıldı. Ardından, Cenâb-ı Hakk’ın murâdı îcâbı onu bir balık yuttu. Balığın karnında istiğfar, zikir ve tesbîhe sarıldı. Cenâb-ı Hak, bu hâli sebebiyle ona merhamet etti ve onu balığın karnından kurtardı. Bu vesîleyle, hak bir dâvânın sahiplerinin, sabır, sebat ve azimle hareket etmeleri gerektiğini tâlim buyurdu.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Sohbet ve Adabı, Erkam Yayınları
YORUMLAR