Âşık Olup Olmadığınızı Anlamanın Yolu!
Merhum Sâdık Dânâ Hazretleri'nin -kuddise sirruh- Altınoluk Dergisi'nin Mart sayısında kaleme almış olduğu bir makalesi yayımlandı. Marifetullah ilmi ve sevginin nişanlarına değiniyor Sâdık Dânâ Hazretleri.
MÂRİFETİN KEMÂLİ İKİ YOK İLE HÂSIL OLUR!
Birincisi: Sofiyenin yoludur ki, mücâhededir. Daimi zikir ile bâtın tasfiye edilir. Bir an gelir bu zikir, zikredene Allah’dan başka her şeyi unutturur. O zaman o, bâtınıyla hadisâtın ve eşyanın hakikatlerini görmeye başlar ve Hak Teâlâ’nın azameti zahir olur.
İkincisi: Marifet ilmini öğrenmekdir. Marifet ilmi; kelâm ilmi ve diğer ilimler demek değildir. Marifet ilminin başı ilâhî sanatın acâibi üzerinde tefekkürdür. Kul tefekkürle Zât-ı Hakk’ın celâl ve cemâline doğru terakkî eder. Esma ve sıfatın hakikatlerine vakıf olur. Bu ilim uzundur. Fakat daha kısa yoldan vâsıl olmak mümkündür. Ârif bir üstad-ı kâmil bulur. Terbiyesine girer, fakat murdarlıklarını terketmeyenler, ihlas sahibi olmayanlar üstâd-ı kâmili bulamazlar. Burası bir tuzak değildir ki av gelip oraya düşsün. Nasıl rızkını aramak için ticaret gibi kazanç yollarını araşdırıyor ise bunu da araması lazımdır. Marifet arayan da, bu iki yoldan birinde aramadıkça bulamaz ve eline bir şey geçmez. Hak Teâlâ’nın mahabbeti olmadan ahiret seadetine erebileceğini söyleyen câhilce bir lâf etmiş olur. Ahiret, Cemâl-i hazret-i ilâhî âlemidir ki bütün güzellikler orada zahir olur. Mesud ve bahtiyar odur ki, kendini o âleme göre hazırlar.
BU DÜNYADA NE HÂLDE İSEK ÂHİRETTE DE ÖYLE OLACAĞIZ
İşte bütün riyazatlar, ibadetler, marifetler bu âlem ile o âlem arasındaki münasebeti temin etmek içindir. O’nun muhabbeti ise bu münâsebetin ta kendisidir.
İnsan bu dünyada ne durumda ise ahirette de o durumda olacakdır. Ancak ahirette bu dünyadaki durumunun hakiki vechesini görecektir.
“Nefsini temizleyen muhakkak felah bulmuştur.” (Şems, 9)
“Nefsini alabildiğine örten, temizlemeyip himaye eden de hüsrana uğramışdır.” (Şems sûresi, 10)
HAKİKÎ SEVGİNİN DELİLLERİ
Muhabbet bulunmaz bir cevherdir. Muhabbet davasında bulunmak kolaydır. Bir kimse kalkıp kendisini âşıklardan sayabilir fakat hakiki muhabbetin burhanları, nişanları vardır ki, insan bunları aramalıdır.
- Ölüme itibar etmez, bu vadide hiç bir dostu, dostun didârını mekan içinde aramaz. Dostumu öldükten sonra görürüm, aceleye lüzum yok, diyorsa âşık değildir. Âşıkın ölümü bildiğimiz ölüm olmayıp bir âlemden arzuladığı âleme intikal demek olduğundan ölümü hatırlamak ona zor değildir.
- Allah dostu, dostuna nesi varsa fedâ eder. Kendini dosta yakın kılacak en küçük bir hareketi terketmez. Ve dostu incitecek en küçük hareketten şiddetle sakınır. Bu vasıfta olmayan ve dosta götürecek vesile aramayan, âşık değildir.
- Dostunun zikri her an gönlünde tazedir. Bir zorluk olmadan onun sevdasına tutulmuşdur. Dost dostunu durmadan zikreder. Onu bir an unutursa dostlukda noksanlık var demektir.
- Kur’an ki dostun kelâmıdır. Rasûl ki dostun resulüdür: Hazreti Mustafa -sallallahü aleyhi vesellem-. Kur’an’a ve Rasûl’e mensub ne varsa dost aşkına sever. Onun kullarına, O’nun yarattığı her şeye, O’nun aşkına şefkat gösterir.
- Halvet ve münâcâta düşkün olur. Gece olduğunda her türlü zahmeti bir tarafa bırakır ve dostuyla halvette kalmak için münâcâta koyulur. Dostu onu beklerken gece sabaha kadar uyuyan sakın dostlukdan bahsetmesin.
- İbadet kolay gelir, ağırlığı kalkar. Kimin dostluğu sağlam ise, hiç bir şeyde ibadetde bulduğu zevki bulmaz. İbadetden başka her şeyden sıkılır.
- Dostun kullarına muti’ ve müşfik olur. Dostluğuna isyan edenlere, kafirlere karşı sert olur.
“(O müminler) Kafirlere karşı sert, kendi aralarında ise merhametlidirler.” (Feth sûresi, 29)
Kaynak: Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri-5, s. 35-38