Asıl Kerâmet İstikâmettir
Kulluk hayatında mühim olan, kerâmete ulaşmak değil, Kerîm olan Cenâb-ı Hakk’a vâsıl olmaktır. Bu sebeple Allah dostları, fizikî kerâmetlere ehemmiyet vermemiş, onlara takılıp kalmayı hoş görmemiş, bütün himmet ve gayretlerini asıl kerâmet olan “istikâmeti muhâfaza” üzerine teksif etmişlerdir.
Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri’nin şöyle dediği nakledilir:
“Bir gün Dicle Nehri’nin karşı yakasına geçecektim. Nehrin iki yakası bana yol vermek için birleşti. Derhâl kendimi toparladım ve Dicle’ye şöyle dedim:
«–Yemin olsun ki ben buna kanmam! Zira sandalcılar insanı yarım akçeye karşıya geçiriyorlar. (Ama sen, otuz yıldan beri Allah için yaptığım amel-i sâlihlerimi istiyorsun.) O hâlde yarım akçe için otuz yıllık ömrümü ziyan edemem. Bana Kerîm gerek, kerâmet değil!»”[1]
[1] Attâr, Tezkire, s. 186.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Bâyezîd-i Bistâmî, Erkam Yayınları