Aşkla Yaşamak Bize Ne Kazandırır?

Bir müʼminin, hayatının her safhasında ilâhî aşkın engin firâset ve basîretine ihtiyacı vardır. Aksi hâlde kabuktan öze, şekilden hakîkate ve sûretten sîrete intikal edebilmesi çok zordur.

İmam-Hatip Okulu yıllarımızda Farsça hocamız olan Yaman Dede (Abdülkadir Keçeoğlu, v. 1962) der ki: “Şu hakîkate kuvvetle îmân etmiş bulunuyorum:

Yükselmek için iki kanat lâzım: «Aşk ve ibadet». İbadetsiz aşk ve aşksız ibadet, tek kanattır.”

Tek kanatla uçulamayacağına göre, îmânı da, ibadet hayatını da aşkla yaşamak zarûrîdir. Hakkʼa kulluğun bütün safhalarını aşk ile idrâk edip yine aşk ile îfâ etmek elzemdir. Ancak bu takdirde kemâle erilebilir.

Bunun içindir ki ashâb-ı kirâm, Allah ve Rasûlüʼnün emirlerine karşı aklın şüphe ve istifham takıntılarını aşarak dâimâ; سَمِعْنَا وَ أَطَعْنَا : işittik ve itaat ettik” demişlerdir. Yine “Fedâke ebî ve ümmî yâ Rasûlâllah / Anam-babam Sana fedâ olsun ey Allâh’ın Rasûlü!” diyerek tereddütsüz bir şekilde, tam bir teslîmiyetle ve gözünü bile kırpmadan Allah Rasûlü -sellallahu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin yoluna canlarını dahî fedâ etmişlerdir.

Allah Rasûlü (sellallahu aleyhi ve sellem):

“–Bu tebliğ mektubunu krallara kim götürecek?” diye sorduğunda sahâbîler;

“O kadar yolu nasıl giderim, bineğim, azığım olacak mı, cellâtların arasından geçip bu mektubu nasıl okurum?” gibi aklî muhâsebelere girmeden, büyük bir aşk, şevk ve teslîmiyetle, gönüllü olarak hizmete tâlip olmuşlardır.

Zira onlar, nebevî terbiye neticesinde akl-ı meâşʼtan akl-ı meâdʼa ulaşmış ârif kullardı. Yani aklı, ilâhî hakîkatlerle olgunlaştırarak sadece fânî, dünyevî ve nefsânî menfaatleri elde etmenin vâsıtası olmaktan çıkarmış, bilâkis ebedî hayata ehemmiyet verip onun hazırlığı için gayret gösteren müsbet bir vasfa kavuşturmuşlardı.

Bunun içindir ki sahâbe-i kirâm, maddî imkânsızlıklar içerisinde ömür sürmüş olsalar da yaşadıkları zamânı bir “asr-ı saâdet”e çevirmiş ve bir fazîletler medeniyeti inşâ etmiş bahtiyar müʼminlerdi. Zira şu bir hakîkattir ki; çilelerle yoğrulmak başka bir şeydir, huzursuz olmak başka...

AŞK İLE YAŞANAN İBADET HAYATI MÜ'MİNLERE RÛHİ TEDAVİ VESİLESİ

Kimi insan türlü meşakkatlere mâruzdur, fakat kalbî huzurun zirvesindedir. Kimi insan da hiçbir maddî derdi olmadığı hâlde, rûhî huzursuzluk ve tatminsizliğe gömülmüş, kalp kasvetinin girdaplarında kaybolup gitmiştir.

İşte asr-ı saâdet toplumuna nazar ettiğimizde, müslümanların herhangi bir psikolojik buhrânına rastlamıyoruz. Hiçbir hadîs-i şerîfte veya rivâyette, bir müslümanın psikolojik bir rahatsızlıkla ilgili bir soru sorduğuna şâhit olmuyoruz.

Demek ki aşk ile yaşanan bir îman ve huşû içinde îfâ edilen bir ibadet hayatı; verdiği gönül huzuruyla müʼminler için aynı zamanda bir rûhî tedâvi vesîlesi oluyordu. Uhrevî hayat inancı, dünyevî bütün problemleri gözlerinde ve gönüllerinde küçültüyordu. En yüce kudrete sığınıp îmânın şuur ve idrâkinde derinleştikçe, rûhen de huzur buluyorlardı.

Cenâb-ı Hak da Kurʼân-ı Kerîmʼinde Ensâr ve Muhâcirleri medhederek onlardaki bu îman aşkına, sadâkat, teslîmiyet ve itaat ufkuna erebilmeyi, bütün ümmete bir kulluk ideali olarak göstermektedir.

Kaynak: İslam Nazarında Akıl ve Felsefe, Osman Nuri Topbaş, 128 Sayfa, Erkam Yayınları, 2013

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.