Aslanın Anneliği

Kenya’da çekilen bir belgeselde tespit edilen annelik duygusuyla ilgili ibretlik misâl...

Normal şartlarda annelik duygusu, bir evlâda ve yavruya hiçbir şekilde kıymaya izin vermez. Bu yüksek duygu, hayvanlarda bile şâhit olunan ilâhî bir gerçektir. Nitekim bir belgesel çekiminde tespit edilen şu ibretli misâl, bu gerçeğin apaçık bir tecellîsidir:

ASLANIN ANNELİĞİ

Kenya Samburu Doğal Park’ta 21 Aralık 2001 ile 1-2 Ocak 2002 tarihleri arasında bir anne arslan ile bir geyik yavrusu hayret verici derecede anne-yavru alâkası içerisinde olurlar. Yavru geyik kameralara ilk yansıdığında göbek bağı bile üzerindedir. Anne arslan ona acımış ve onu âdeta evlât edinmiş gibidir. Yavru geyik de anne arslanın sıcak alâkasından dolayı ondan ayrılmaz. Süt ememediği için yaprak yemeye çalışır. Anne arslan, onun geyik yavrusu olduğunun farkındadır, çünkü onu hiç et ile beslemeye kalkmaz. Hattâ bu zaman zarfında zayıflamasına rağmen avlanmaya da çıkmaz. Buna rağmen her ikisi de sıhhatlidir. Yani yavru geyik, anne sütü emmemesine ve anne arslan da avlanmamasına rağmen zayıf düşseler de canlılıkları yerindedir.

Bu sıralarda yavrusunu arayan anne geyik çıkagelir. Yavrusunu arslanın himâyesinde görünce şaşırır. Yaklaşamaz. Fakat oradan da ayrılamaz. Uzaktan sesler çıkararak yavrusu ile anlaşır. Böylece yavru geyikle alâka kurar. Hattâ beraber otlarlar. Ancak bu, anne arslanın kontrol ve denetiminde gerçekleşir. Çünkü o, yavru geyiği tamamen sahiplenmiştir ve alışmıştır. Bunun için onun kendisinden ayrılmasına râzı olmaz, ancak asıl annesi ile dolaşmalarına da -fazla uzağa gitmedikleri müddetçe- ses çıkarmaz. Fakat yavru geyik fazla açılırsa müdahale eder. Çünkü yavru geyiği çok sevmektedir. Öyle ki, onu diliyle okşamakta, kulağını yalamakta, yanaklarını başına sürerek onunla oynamaktadır. Ama nihayette anne arslanın, yavrucağın anne geyiğe ait olduğu hissi içinde ağır basmış olacak ki, sonunda yavru geyikle vedâlaşır. Onu koklar, okşar, derisini derisine sürter ve âdeta mahzun bir şekilde ayrılır. Fakat ilâhî takdir, annesiyle başbaşa kalan geyik yavrusunu çok geçmeden erkek arslan fark eder. Hemen o zayıf ve korumasız yavrucağı avlar. Durumu gören anne arslan, son derece müteessir olmuştur. Geyik yavrusunun öldüğü yerde kanını koklayıp koklayıp başını büker. Âdeta gözyaşlarını içine doğru akıtır.

Kameralara yansıyan bu hâdise, ne kadar hayret verici bir misâldir. Annelik özelliğinin ne kadar üstün bir derecede sergilenmesidir, hem de yaratılışları birbirine düşman iki hayvan arasında… İşte bu, Cenâb-ı Hakk’ın yüce âyetlerinden birisidir. Annelik hususunda tecellî eden ilâhî bir mûcizedir.

Burada bizlere büyük hikmet ve ibretler vardır. Yani anne, bedenî özellikleri itibarıyla değil, rûhen üstün özellikleri ile annedir. Eğer bir kadın, bunlara; dolayısıyla kadınlığına, anneliğine vedâ ederse, artık o bir şefkat âbidesi değil duygusuz bir avcı kesilir. Nice yavruları mahveder. Onun için kadınlar, annelik hazinesini hiç kayıp vermeden, diğer mahlûkattan daha üst seviyede muhâfaza etmeliler. Çünkü diğer mahlûkat için âhiret âleminde yavrularıyla karşılaşıp hesaba çekilmek yoktur. Ancak insanlar için vardır. Yani insanlar için evlâtları mahşer gününde ya hayır ya da şer olarak karşısına çıkacaktır. Bu bakımdan yavrulara gösterilecek en şefkatli ve üstün annelik, onları cehennem ateşinden koruyacak şekilde yetiştirmek ve cennete vesîle kılacak bir yaşayış kıvamı kazandırmaktır. Bunun için dînî eğitim, güzel edep, yani ahlâkî terbiye ve kulluk şuuru, verilmesi gerekenlerin en başında gelir… (bkz: Osman Nûri Topbaş, “Dünyadaki Cennet: Huzurlu Âile Yuvası”, İstanbul, 2006, sh: 33-35)

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Şebnem Dergisi, Sayı: 16

İslam ve İhsan

MÜJDELENEN KADINLAR VE ANNELİK MAKAMININ FAZİLETİ

Müjdelenen Kadınlar ve Annelik Makamının Fazileti

ÇOCUK TERBİYESİNDE ANNENİN ROLÜ

Çocuk Terbiyesinde Annenin Rolü

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.