Asr-ı Saadet Toplumu

Asr-ı Saâdet, en ideal zamandır. İslâm tarihinin, dâimâ hasret ve hayranlıkla yâd edilecek en müstesnâ dönemidir. İnsanlığı zulmetten nûra çıkaran İslâm’ın eşsiz güzelliklerini, bilhassa incelik ve zarâfetini yakından tanıyabilmek, ancak Asr-ı Saâdet’in gönül iklîmine girebilmekle mümkündür.

Bizleri Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e ümmet kılan ve O’nu en güzel ahlâk numûnesi olarak insanlığa lutfeden, keremi bol Rabbimize nihâyetsiz hamd ü senâlar olsun!..

Ashâb-ı kirâmı gökteki yıldızlar misâli yetiştirip yücelten ve insanlığa emsâlsiz bir Asr-ı Saâdet hediye eden Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e, O’nun âl ve ashâbına sonsuz salât ü selâm olsun!..

Asr-ı Saâdet, “huzur ve saâdet devri, insanların en bah­tiyar oldukları asır” mânâsına gelir.

Asr-ı Saâdet; insanlığa hidâyet rehberi olan Kur’ân-ı Kerîm’in nâzil olduğu, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in yaşayarak şereflendirdiği bir devirdir. Yine o devir, nübüvvet nûrunu devirlere ve diyarlara taşıyan; dünya tarihinde ahlâk, insânî meziyet, merhamet ve olgunlukta zirveye çıkarak emsalsiz bir fazîletler medeniyeti inşâ eden sahâbe neslinin yetiştiği müstesnâ bir zamandır.

Asr-ı Saâdet tâbirinin, zaman zaman, Hulefâ-i Râşidîn dev­rini, hattâ Tabiîn ve Tebe-i Tâbiîn devir­lerini de ihtivâ edecek şekilde kullanıldığı da olmaktadır.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Ümmetimin en hayırlıları, benim asrımda yaşayanlardır. Sonra onları tâkip edenler, daha sonra da onları tâkip edenlerdir…” buyurmuştur. (Buhârî, Ashâbu’n-Nebî, 1)

Bu bakımdan Asr-ı Saâdet, en ideal zamandır. İslâm tarihinin, dâimâ hasret ve hayranlıkla yâd edilecek en müstesnâ dönemidir.

Bâzı müfessirler Cenâb-ı Hakk’ın Asr Sûre­si’nde, diğer mânâlar yanında bir de “Asr-ı Saâdet”e yemin ettiğini ifâde ederler. Zira bu asır, hak ile bâtılın birbirinden kesin olarak ayrılıp netleştiği bir devirdir.

Asr-ı Saâdet, dünyevî ve nefsânî açıdan bir saâdet, rahatlık ve refah dönemi değildi. Bilâkis çok zor ve meşakkatli hayat şartları altında yaşanan, çetin mücâdelelerle dolu bir devir idi. Fakat Kur’ân-ı Kerîm, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve İslâm nîmetleriyle, insanlığın hem dünya hem de âhirette huzur ve saâdetini temin edecek hayat düsturlarının ikāme edildiği bir devir idi. Zulüm, zorbalık ve kaba kuvvete râm olan insanlığın, hak, adâlet ve güzel ahlâk ile yüceldiği, insanlık tarihindeki en büyük ıslahat, inkişâf ve inkılâbın yaşandığı, süflî ve nefsânî karanlıkların yerini ulvî ve rûhânî aydınlıkların aldığı, ruhların ten esaretinden kurtulduğu, velhâsıl insanların uhrevî planda şekāvetten saâdete koştuğu bir devir idi.

Bu bakımdan, insanlığı zulmetten nûra çıkaran İslâm’ın eşsiz güzelliklerini, bilhassa incelik ve zarâfetini yakından tanıyabilmek, ancak Asr-ı Saâdet’in gönül iklîmine girebilmekle mümkündür.

Muhterem okuyucumuz!

Muhtelif makâlelerimizden derleyerek ve bâzı yeni misallerin de ilâvesiyle te’lif ettiğimiz bu kitapçıkta, o mübârek asrın mâhiyetinin daha iyi idrâk edilmesini hedefledik. Bu maksatla da, îman, ibadet, muâmelât ve ahlâkta ne kadar hayranlık uyandırıcı bir gelişmenin yaşandığına dâir, o asrın sayısız ibret ve fazîlet tablolarından bâzı örneklerle mevzûmuzu daha da müşahhas bir hâle getirmeyi arzuladık.

Bu kitapçığın hazırlanmasında emeği geçen Dr. Murat Kaya evlâdımıza bu vesîleyle teşekkür eder, bu hizmetinin kendisi için sadaka-i câriye olmasını Cenâb-ı Hak’tan niyaz ederim.

Osman Nuri Topbaş, Asr-ı Saadet Toplumu, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.