Asr-ı Saâdet Toplumunda Ahlâkî Olgunluk

İnsanlık tarihinde, fazîlet, adâlet, diğergâmlık ve güzel ahlâk bakımından en müstesnâ devir, hiç şüphesiz ki Asr-ı Saâdet’tir. Çünkü o mübârek devir, bütün âlemlerin yaratılış sebebi olan Hazret-i Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yaşadığı bir devirdi.

O devir, O’nun hâl, davranış, feyz ve rûhâniyetiyle şekillenmiş bir devirdi. Yine o devir, derin bir tefekkür iklîminde Allah ve Rasûlü’nü aşk ve vecd içinde yakînen tanıma devri idi.

Yüce bir dağ düşünelim... Ona uzaklardan bakılınca ancak belli belirsiz bir silüet hâlinde görünür. Fakat yanına yaklaştıkça, içindeki ağaçlar, meyveler, kuşlar, akarsular tebellür etmeye başlar. İnsan, bu muhteşem güzellikleri ne kadar yakından görebilirse, o nisbette hayranlığı da artar.

İşte aynen bunun gibi Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’i de hakîkî mânâda tanıyabilmek, sırf satırlardan okumakla mümkün değildir. O ancak, kalpteki muhabbet nisbetinde tanınıp anlaşılabilir ve o muhabbet nisbetinde O’na yaklaşılır. İşte O’na muhabbetle yaklaşan ashâb-ı kirâm, O’nun en ufak bir arzusuna bile dâimâ:

İSLAM'IN AHLAKIYLA AHLAKLANDILAR

“Anam, babam, canım, malım, her şeyim Sana fedâ olsun yâ Rasûlâllah!” ifâdesini kullanmışlardır.

Bizlerin de O’na olan muhabbetimizin en güzel göstergesi, Peygamber-i Zîşân Efendimiz’in bir hadîs-i şerîfinde; “Size iki emânet bırakıyorum…” diyerek ifâde buyurduğu; “Kitap ve Sünnet”e[1] olan muhabbetimizdir.

Kitap ve Sünnet’i, hayatımızın her safhasına yaygınlaştırarak onların bizlere gösterdiği nurlu yolda Hakk’ın rızâsını ve Peygamber Efendimiz’in sevgisini kazanmaya çalışmalıyız. Kitap ve Sünnet’i muhabbetle yaşayarak İslâm’ın güzel ahlâkıyla ahlâklanma ve bunu topluma da en güzel bir şekilde tevzî etme gayreti içinde olmalıyız.

[1] Bkz. İbn-i Hişâm, IV, 276; Muvatta’, Kader, 3.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Asr-ı Saâdet Toplumu, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.