Asr-ı Saâdette Bayram Nasıl Olurdu?
Ramazân-ı şerifler; kulluk hayatımızdaki nâdanlıkları, gafletleri, tefekkürden uzak geçen zamanları, durgunlukları, ihmalleri, zaafları silip süpüren; insanın mânevî hayatına yeni bir canlılık, zindelik, heyecan, şevk ve aşk getiren ilâhî hediyelerdir.
Cenâb-ı Hakk’ın böyle bir lutfu olmasaydı, kendi gayret ve plânlamamızla böyle canlı ve feyizli bir ibâdet mevsimi ihdâs edemezdik. Gündüzü oruç ve mukabeleyle, akşamları cömert infak ve hizmet sofralarıyla, geceleri teravih ve seher ihyâsıyla dolu; bir aylık böyle bir mânevî kamp, ancak Rabbimiz’in lutfuyla nasip ve müyesser olmakta.
Doğrusu, bir ömrü Hakk’a kulluk içerisinde, bir Ramazan şuuruyla, oruç riyâzetiyle yaşamak îcâb eder. Her gecemizi, teravih ve sahur canlılığı içinde ihyâ etmemiz îcâb eder. Her seherimizi kadir gecesiymişçesine ibâdet, zikir ve tefekkürle kıymetlendirmemiz îcâb eder.
Ramazân-ı şerifler bize bu şuuru kazandırmak için lutfedilmiştir. Yıldan yıla bize bu idrâki hatırlatan ve şevk dolu bir vasat hazırlayarak, bizzat yaşatan ihsân-ı ilâhîdir.
ASR-I SAADETTE BAYRAM NASIL OLURDU?
Asr-ı saâdette bayrama; infakla, ikramla, sadakayla hazırlanılır; bayram, Allah için yapılan fedâkârlıklarla karşılanırdı. Zira hakîkî bayrama nâil olabilmenin, mahzun gönüllere de bayram neşesi verebilmekten geçtiği, çok iyi bilinirdi.
Bizler de bu bayram, vatanımıza ilticâ eden Suriyeli kardeşlerimizle bayramlaşabildik mi? Onların mahzun yüreklerine de bir bayram sevinci yaşatabildik mi? O Muhâcir kardeşlerimize ne kadar Ensâr olabildik? Bayramda ve bayramdan sonra da onlara infâk ederek, dert ortağı olarak, din kardeşliğimizi devam ettirelim ki, hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde Arşʼın altında gölgelenecek yedi sınıf müʼminden birine dâhil olabilelim…
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, 90. Sayı, Ağustos 2012