Aşûre Orucunun Fıkhî Hükmü

Aşûre günü oruç tutulmaya başlanma hadisesine dâir Efendimiz -sallâllahu aleyhi ve sellem-'in hadis-i şerifleri ve Aşûre orucunun fıkhî hükmüne binaen Merhum Sami Efendi Hazretleri'nin kaleme aldığı yazıyı istifadelerinize sunuyoruz.

AŞÛRE ORUCU NASIL BAŞLADI?

Rubeyyı' binti Muaviz -radıyallahu anha-'nın rivâyet etdiğine göre Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Ensârın köylerine Aşûre Günü kuşluk zamanı haber gönderdi ve: "Her kim sabahleyin iftar ettiyse günün geri kalanını imsak etsin, yani bir şey yemesin, her kim oruca niyet etti ise orucunu tamamlasın." [1] buyurdu.

Rubeyyı' -radıyallahu anha- der ki, "Biz artık Resûlullah'ın bu emrinden sonra Aşûra gününün orucunu tutardık ve küçük çocuklarımıza da tuttururduk ve onlarla mescide girerdik ve çocuklarımıza boyalı yünden oyuncak verirdik, bunlardan yemek için ağlayan olursa iftar vakti erişinceye kadar bu oyuncaklarla eğlendirirdik." [2]

ÇOCUKLARIN ORUCA ALIŞTIRILMALARI

Bakınız, Zaman-ı Saadette, Sadr-ı İslâmda Müslüman evlâdlarına namaz ve oruç gibi ibâdetlere tâ küçükten alışdırmağa nasıl dikkat edilmiştir! Çocukların oruç tutmaları hakkında cumhûr ulemaya göre bulûğa ermeyen çocuklara oruç vâcib değildir, müstehabdır demişlerdir. İmam-ı Şâfi'î'ye göre çocuğun oruç tutmağa kudret-i bedeniyyesi olursa alışdırmak için oruç emir olunur. Yaş haddini de yedi veya on yaş olarak ta'yin etmiştir. İshak'a göre oruç oniki yaşında emrolunur. Ahmed bin Hanbel'e göre ise on yaşında emir olunur.

Evzâî de: "Çocuğun kuvve-i bedeniyyesine zaaf ârız olmaksızın üç gün üst üste oruç tutturulursa müstehab olur", demiştir.

Sarih ulemâya göre çocukların ibâdete alıştırılmaları için bu müstahsen addedilmiştir. Ve bunların vesile-i hayr ve bereket olacağını kabul etmişlerdir.

Şu kadar ki bu, neşv ü nemâ çağında olan çocuğun kuvve-i bedeniyyesine zaaf îrâs etmemek şartına bağlıdır. Çünkü sağlam mükellefe bile seferde meşakkatine binaen iftara müsaade edilmişdir. Allah'ın:

"Allah sizin için kolaylık diler, sizin için zorluk dilemez." [3] buyurduğu da unutulmamalıdır.

Buhârî'nin İbn-i Abbas -radıyallahu anhüma-dan rivâyet ettiğine göre:

"Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Medine'yi teşrif buyurdukları vakit yahûdilerin Aşûra günü oruç tuttuklarını gördü ve: 'Bu ne orucudur?' diye sordu. Onlar da cevâben: 'Bu gün iyi bir gündür. Bu gün Allah -azze ve celle- Benî İsrâîl'e düşmanlarından necât verdiği bir gündür; yani Fir'avn'ın şerrin'den kurtulduğumuz gündür' dediler, Resûlullah da: 'Biz Musa'ya sizden daha yakın bulunuyoruz' buyurdu ve Mekke'deki gibi o gün oruç tutdu ve o günün oruç tutulmasını emir buyurdu." [4]

AŞÛRA ORUCUNUN FIKHÎ HÜKMÜ

Aşûra orucu hakkındaki fıkhî hükme gelince: Bu orucun vâcib değil sünnet olduğuna ulemânın ittifakı vardır. Yalnız ibtidâ-i islâmdaki hüküm hakkında ihtilâf edilmiştir. Bu oruç İmam Ebû Hanîfe'ye göre vâcibdi. İmâm-ı Şafiî'den gelen iki rivâyetin meşhuruna göre âşura orucu ilk teşrî' buyurulduğu zamandan berî kat'ıyyen vâcib olmayıp sünnet olarak devam edip geldiğidir. Şu kadar ki müekked bir sünnettir. Ramazan orucu farz kılındıktan sonra âşûra orucu müstehab olmuştur.

Dipnotlar: 1) Buhârî, Savm, 69. 2) Tecrid-i Sarih Terc. 6/288.  3) Bakara Sûresi, 185. 4) Buharî, Savm, 69.

Kaynak: Mahmud Sâmi Ramazanoğlu, Dualar ve Zikirler, Erkam Yayınları.

İslam ve İhsan

AŞURE ORUCU NE ZAMAN VE KAÇ GÜN TUTULUR?

Aşure Orucu Ne Zaman ve Kaç Gün Tutulur?

AŞURE NEDİR?

Aşure Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.