Ateizm ve Deizmin Fitneleri

VİDEOLAR

Ateizm fikrine sahip olmak mümkün müdür? Kainata bakış açımız nasıl olmalıdır? Kur'an'da geçen ve inançsızlara yönlendiren soru hangisidir? Allah (c.c) onlara nasıl sesleniyor? İnkar edenleri nasıl tasvir ediyor? Deizm nedir? Deizmin bakış açısı nasıldır? Osman Nuri Topbaş Hocaefendi ateizm ve deizmin fitnelerini anlatıyor?

Ateist olmak, yani dinsiz olmak, münkir olmak; akla, kalbe, iz’âna, vicdâna, insafa, bir iptal damgası vurmaktır. Başka bir şey değildir. Ateizm, yani dinsizlik/inançsızlık, selîm bir akla sahip bir insan için mümkün değildir.

Zira kâinatta mükemmel işleyen, hayatı mümkün kılan ekolojik denge dahî, insana bunun kör tesadüflerin eseri olmayacağını açıkça îlân eder.

Cenâb-ı Hak:

اَفَلَا يَعْقِلُونَ (“…Hiç düşünmüyorlar mı?” [Yâsîn, 68])

اَفَلَا تَتَفَكَّرُونَ (“…Hiç düşünmez misiniz?” [el-En‘âm, 50]) buyuruyor.

Bir atomun içine bak, bir dehşet!.. Daha sırrı bile atomun keşfedilmedi. Proton, nötron, elektron, bir sürü kuvarslar vs… Oradan çıkan beta ışınları, gama ışınları vs. vs… Daha birçoğu da keşfolmadı.

O bir atomu büyült, sonsuza doğru; koca bir semâ çıkıyor. Semâyı küçült, bir atom çıkıyor. Neye baksan… Kâinâtı seyret, binbir türlü, ilâhî azametin, ilâhî kudret akışlarının, ilâhî nakışların tecellîleriyle dolu. Ancak akla iptal damgası vurulacak ki…

Cenâb-ı Hak peygamberleriyle irşâd ediyor. Suhuflarıyla, kitaplarıyla irşâd ediyor. Kâinat bir mektep olduğu için, zerreden küreye… “Abes yaratmadık.” buyruluyor. (Bkz. el-Mü’minûn, 115) Her şey, ilâhî azametin bir tecellîsi…

Onun için ilk âyet:

اِقْرَاْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِى خَلَقَ

(“Yaratan Rabbinin adıyla oku.” [el-Alak, 1]) olarak başlıyor.

Yani kâinat kitabını oku! Hayat ve hâdisâtı boş gözlerle seyretme! Hiçbir şey boşuna ve hikmetsiz değil!..

Cenâb-ı Hak, yerde ve gökte, insanda ve âlemde her şeyi Zât’ının varlığına, birliğine, kudretine birer nişâne olarak, birer delil olarak ihsân etti.

Yani gören, duyan ve hisseden kalpler; bu kâinatta ilâhî kudret ve azamet tecellîlerinden başka bir şey görmezler. Cenâb-ı Hakk’ın “el-Bârî” ve “el-Musavvir”, hiç yoktan, hiç şekli yokken, biçimi yokken var etmesine, hayran kalırlar. Kimler? Kalbini tekâmül ettirenler. Kör kalpler değil. Canlı cenazeler değil.

Onlar; rüzgârların, derelerin, dağların sessiz lisânından anlarlar. İşte bunu görüyoruz; Mevlânâ’da görüyoruz, Yunus’ta görüyoruz, vs. görüyoruz, Hak dostları, hepsi bunların, bu kâinâtın lisanından onlar ne şekilde anlıyor? Ne şekilde derinleşiyor? “Aman yâ Rabbi!” diyorlar. Bir ürperti başlıyor.

Cenâb-ı Hak ne buyuruyor:

وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ

“…Allah anıldığı zaman kalpleri titrer…” (el-Enfâl, 2) buyuruyor.

“…Allâh’ın âyetleri okunduğu zaman îmanları artar...” (el-Enfâl, 2) buyruluyor.

Onun için bir Hak dostu buyuruyor ki:

“Cenâb-ı Hak o kadar zâhirdir ki, zuhûrunun şiddetinden gâibdir.”

Her şey Cenâb-ı Hakk’ın sanatının bir delili…

Onun için bir Hak dostu diyor ki:

“Bu cihan, âkiller için (akıllılar için, akıl sahipleri için, yani kalbe bağlı bir akıl sahipleri için) seyr-i bedâyî (ilâhî sanatı ibretle temâşâ ve tefekkür) vesîlesi; ahmaklar için ise yemek ile şehvet!..”

İşte bugün ateistlerin durumu bu!.. Deistlerin durumu bu!.. Yemekle şehvet hayat!..

Yine Şeyh Sâdî diyor:

“İdrak sahipleri için ağaçlardaki bir tek yaprak, mârifetullah (Cenâb-ı Hakk’ı tanıyabilme) hususunda tafsîlâtlı bir kitaptır, bir dîvandır. Gâfiller için ise bütün ağaçlar tek bir yaprak bile değildir.”

Cenâb-ı Hak:

“Biz, her şeyi bir ölçüyle yarattık.” (el-Kamer, 49) buyuruyor.

اَلشَّمْسُ وَالْقَمَرُ بِحُسْبَانٍ

“Güneş ve Ay bir hesaba göredir.” (er-Rahmân, 5) diyor.

Güneş’le Dünya arasındaki mesafe biraz daha fazla olsaydı, yeryüzü kutuplara dönerdi. Biraz yakın olsaydı, her şey yanar kavrulurdu.

23,5 derece eğim olmasaydı, mevsimler birbirine girerdi. Yaz olan yer ebedî yaz, kış olan yer ebedî kış olurdu.

Dünya’nın kendi etrafında dönme hızı biraz yavaş olsa, ne olur? Biraz hızlı dönse… Yani gün, 15 saat olsa yahut 25 saat olsaydı ne gibi değişik tecellîler olurdu?

Yer kabuğu biraz fazla olsaydı bütün havanın oksijenini çekerdi. Bir ateist bile biliyor ki havadaki yüzde yetmiş yedi azot, yirmi bir oksijen değişmiyor hiç. Kimse bir oksijen tüpüyle gezmiyor. Yarın acaba havanın oksijeni düşerse, uçaklarda olduğu gibi, anons edildiği gibi, ben de oksijen tüpüyle gezeyim demiyor.

Yani bir defa vicdanen herkes Allâhʼın azametini tasdik hâlinde. Fakat nefsânî olarak; rahat yaşamak, Allâhʼın irâdesine girmemek için, maalesef böyle bir dalâletin içine giriyor.

İnsana baktığımız zaman, bu ilâhî tanzim göze çarpıyor. Meselâ ayaksız olsa yürüyemez insan. Veya ayaklarının biri uzun biri kısa olsa o da bir işe yaramaz. Kol bahsi de böyle. Göz, kulak da. Hepsinin yeri ayrı. Göz kulak ayrı yerlerde olsaydı, biri olmasa, vücudun âhengi, dengesi bozuluyor.

Yediğimiz lokma nerelerden geçiyor, biliyor muyuz? Hangileri dışarı çıkıyor, hangileri içeride kalıyor, hangileri enerji oluyor? Bugün (vücudumuzun idaresini) bize verseler, şalterler koysalar, kaç defa ârıza yaptırırız her gün? Deseler bize en basiti…

“…Verdiğimiz nîmetleri sayamazsınız…” (Bkz. İbrahim, 34) buyuruyor Cenâb-ı Hak. En basiti; “Ver gözünü al Dünyaʼyı deseler!” kim değişir?

Velhâsıl bu kâinat, Cenâb-ı Hakk’ın ilâhî azamet tecellîsi. Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Sizi abes olarak (boş yere) yarattığımızı mı (...) zannediyorsunuz?” (el-Mü’minûn, 115) buyuruyor.

Mahlûkat da, insan için yaratıldı. Bütün hayvanlar insan için yaratıldı. Yılan, çıyan, akrep de insan için yaratıldı. Orada ilâhî azameti görecek. Yılanda, verdiği enerjiyi görecek. Yılanın soğukluğunu görecek. Bir kabir azâbını düşünecek.

Cenâb-ı Hak soruyor -tam ateistlere cevap-:

“Acaba onlar herhangi bir yaratıcı olmadan mı yaratıldılar? Yoksa kendileri kendilerini mi yaratıcıdırlar?” Tûr Sûresi, 35. âyet.

Deizm, başka bir tuzak... Bu da, Mutlak Yaratıcıʼyı inkâr etmiyor. Evet diyor, bir diyor, güç var diyor. O güç var diyor. Yaratıcı’yı reddetmiyor ama ilâhî irâdeyi kabul etmiyor. Allâhʼın Rab olduğunu kabul etmiyor. Dînini reddediyor, koyduğu nizâmı, kitabını, peygamberini, ahkâmını reddediyor. İnsanı başıboş, serbest bir varlık hâline getirmek istiyor. Diğer mahlûkat gibi sorumsuz yaşatmak istiyor.

Cenâb-ı Hak buyuruyor ki, Zuhruf Sûresi;

“Siz, haddi aşan kimseler oldunuz diye, Kur’ân ile uyarmaktan vaz mı geçelim?!” (ez-Zuhruf, 5) buyuruyor.

Yani yaşadığımız bu devir, esasında bir câhiliye devri, bir âhirzaman, bir câhiliyye devri yaşanıyor.

Câhiliyyede ne vardı?

Câhiliyyede küfür vardı, âhireti inkâr vardı, nübüvveti inkâr vardı.

“–İçinde âhiret olmayan bir Kur’ân getir!” diyorlardı Efendimizʼe. İçinde âhiret olmayan…

عَنِ النَّبَاِ الْعَظِيمِ

“Büyük haber” (en-Nebe, 2) olmayan, Sen bir Kurʼân getir, diyorlardı. Bu Kurʼânʼı kaldır diyorlardı. Emirleri, nehiyleri kaldır diyorlardı. Bizim bu putlara dokunma diyorlardı. Biz Sana hepimiz tâbî olalım diyorlardı.

Ne oluyor? Deizm oradan başlıyor, geliyor. Yani bugün de modern câhiliyyenin getirdiği Deizm aşağı yukarı aynı:

“Dîne râzıyım, evet bir güç kuvvet var ama diyor, tabiat var ama diyor, fakat âhiret olmasın diyor, helâl-haram denmesin diyor, ibadet denmesin diyor, fedâkârlık istenmesin diyor. Geriye bir rozet kalsın. İçi boş bir din olsun. Ben o dîne inandım desem kâfî!..”

Yani deizmin menşei bu… Biri, bu câhiliyye devri.

İkincisi tabi; Avrupa bugün deist oldu. Dinin içi boşaltıldı. Aşağı yukarı din bir şey getirmiyor götürmüyor. Bir rozet! Ancak hristiyan olduğunun bir tescili, o kadar! Daha başka bir şey yok! Muâmelât yok, ukubat yok. Âyin var, bir de perhiz var, o kadar!..

Diğer taraftan ne oluyor? Kapitalizm… O da ne diyor; “Bırakınız yapsın, bırakınız geçsin.” diyor. Mânevî değerleri ortadan kaldırıyor.

Bunu bugün ne körüklüyor? Birtakım programlar, televizyonun bazı programları, internetin bazı sokakları, reklâmlar vs. hepsi âhireti unutturuyor.

Unutturduğu için deizme doğru bir gidiş var maalesef. Buna (karşı) annelerin-babaların evlâtlarına çok iyi telkinde bulunması lâzım.

Yani deizm, dolaylı olarak inkâr ediyor. Velhâsıl ateizm, deizmi ortaya koyuyor ki ateizmin kucağına çekebilmek için uydurulmuş, şeytânî bir mantık oyunu.

Bu hususta bir kitabımız var. Uzun uzun bunu yazdık, bunun menşelerini. Bu esas üç menşe, başka menşeler de var tabi. Maalesef bugün bu büyük bir felâket hâlinde geliyor. Kalbî bir kanser olarak geliyor bu.

Bu, nereden başladı? Uzun bunun tarihçesi. Tâ Tanzimatʼtan başladı bu. Tanzimatʼta Fransız kültürü hâkim oldu, o şekilde yavaş yavaş gele gele geldi. Yani deizmin yayılma sebebi, maalesef dînî eğitime sokulan modernize fikirler olmuş oluyor.

Bir grup kalkıyor; mezhep olmasın diyor, var mıydı mezhep diyor. Kültür yok onun için. Hadis de olmasaydı diyor. Kur'ân-ı Kerîm var diyor. Ondan da sonra ne diyor? Kur'ân-ı Kerîm de diyor, o da diyor, yedinci asrın şeyine göre inmiştir diyor, bu âyetler olmasa diyor.

Maalesef bu, memleketimizde bir zümrede bu hâlâ devam ediyor, okumuş denilen zümrede…