
Ayakkabı Boyacısı Küçük Çocuğun Acı Feryadı
Ayakkabı boyacısı küçük çocuğun feryadı, toplumun vicdanını sorguluyor. “Acıyın Bize” çağrısı, bizlere hangi sorumluluğu hatırlatıyor?
Son günlerde, ayakkabı boyacısı küçük çocuklarla yapılmış olan bir ankette, 9 yaşındaki üçüncü sınıf öğrencisi A. G.’nin lisân-ı hâl ile haykırdığı; “acıyın bize” feryâdı, her duygulu mü’mini, böyle ictimâî mes’ûliyetler hususunda bir vicdan muhâsebesine sevk edecek türdendir.
AYAKKABI BOYACISI KÜÇÜK ÇOCUĞUN ACI FERYADI
Her kelimesi çocukluğun sâfiyetini ve mâsumluğunu sergileyen sözlerinde diyor ki boyacı çocuk:
“Ben cennete gitmek istiyorum. Orada kuşlar, kelebekler, mis gibi kokan güzel renkli çiçekler var. Orada elma, portakal, muz, kivi, her türlü meyveden yemek istiyorum.
Benim bisikletimin olmasını istiyorum, güzel masallar okumak istiyorum ve boyacılık işini artık hiç yapmak istemiyorum. Oturup dinlenmek, orada güzelce yatıp uyumak istiyorum.
Kitaplar okumak istiyorum. Okulumu bitirirsem doktor olmak istiyorum. Hastaları iyi yapmak istiyorum.
Dışarda kar yağıyor, üşüyorum!..”
Toplumdaki bu sessiz feryatlar, merhametsizliğin ve sefâletin anaforunda hayat mücâdelesiyle karşı karşıya bırakılıp yalnızlığa terk edilen mâsum yavruların ıztırâbını ve bizim onlara karşı mes’ûliyetimizi ne kadar acı bir sûrette ifâde etmektedir!..
İşte merhametsizliğin ve sefâletin soğuk koridorlarında hayat mücâdelesiyle yüzyüze bırakılan bütün mâsum yavrular, yürekleri şefkat ve merhametle dolu mü’minlerin kendilerine el uzatacağı, hayatlarının cennete dönüşeceği günü sessiz feryatlar içinde hasretle bekliyorlar...
Üstelik, sırf karınlarını doyurmak, güzel elbiseler giymek, ceplerine harçlık koymaktan öte, rûhî ihtiyaçlarının da olduğunu artık anlamamızı istiyorlar. Bizlere, ruhlarının açlığını giderecek, gönül ıztıraplarını dindirecek, Allâh’ın sâlih bir kulu olmanın, dolayısıyla cennete girmenin yolunu da gösterecek mânevî himmet ve gayretlerden de mes’ûl olduğumuzu, bir kez daha hatırlatıyorlar…
Zira bizler, onların maddî ihtiyaçlarını karşılama mecbûriyetiyle beraber, onların dînî ve ahlâkî terbiyelerinden de Hak katında mes’ûl durumdayız. Toplumumuz, böyle garip ve mahrumların rûhî açlığını da giderip onların gönül ıztıraplarını tesellî edecek, onlara cennetin yolunu gösterecek gönül insanlarına ne kadar muhtaç!
Unutmayalım ki, cemiyetten yükselen “acıyın bize” feryatlarını duymayanlar, hayatın şaşkın yolcularıdır. Merhamet ve hizmet aşkını bütün fânî sevdâların üzerine yükseltemez isek, kendimize yazık etmiş oluruz.
İnsanların nefsânî arzularını putlaştırdığı, cemiyet yaralarının vurdumduymazlıkla geçiştirildiği bir zamanda, şahsî menfaat ve endişelerini aşarak, kendisini toplumun ıztırâbından mes’ûl hisseden, yetimleri, mazlumları ve kimsesiz mâsumları kendi yavrusu gibi bağrına basabilen mü’minlere ne mutlu!
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, 12 Saadet Damlaları, Erkam Yayınları
YORUMLAR