Ayet ve Hadislerde Geçen Büyük Günah

Aayet ve hadislerde zikredilen büyük günah?

Arapça’da “kebire” (çoğulu, kebâir) kelimesi ile ifade edilen büyük günah bozgunculuğa sebep olan, hakkında tehdit edici bir nass (ayet ve hadis) bulunan günahlar için kullanılır. Büyük günah işleyenin ahiretteki cezasıyla birlikte bazen dünyada da cezalandırılması da gerekir. Büyük günahların en büyüğü Allah’a ortak koşmak (şirk) ve Allah’ı inkar etmektir (küfür)

BÜYÜK GÜNAHLAR

Büyük günahların neler olduğu konusunda hadislerde çeşitli bilgiler vardır. Peygamberimiz bir hadisinde:

“Size büyük günahların en büyüklerinden haber vereyim mi? Bunlar: Allah’a ortak tanımak, ana, babaya itaatsizlik ve yalancı şahitliktir.”(Buhari, Edeb, 6; Müslim, İman, 38; Tirmizi, Tefsir, 5.) buyurmuş, bir başka hadislerinde ise “sihir yapmak, haksız yere adam öldürmek, yetim malı yemek, riba, savaştan kaçmak, iffetli ve iman sahibi bir kadına zina iftirasında bulunmaktır.” diyerek, büyük günahların yedi tanesini zikretmiştir.(Ahmed b. Hanbel, II, 201, 214; Müslim, İman, 143-146.)

Bir başka hadiste büyük günahların sayısı dokuz olarak belirtilmiş, ana babaya itaatsizlik ve Mescid-i Haram’da yapılması yasak bir fiili işlemek de bunlara eklenmiştir. Kalbinde inancı olup bunu diliyle söylediği halde çeşitli sebeplerden dolayı ibadetleri terk eden; şirk ve küfür dışındaki büyük günahların birini işleyen kimse, işlediği günahı helal saymıyorsa mümindir, kâfir değildir. Fakat büyük günah işlediği için ceza görecektir. Bu kimse için tevbe kapısı da açıktır. Yüce Allah böyle bir kimseyi ahirette dilerse affeder, dilerse günahı ölçüsünde cezalandırır. Neticede imanlı olduğu için cennete koyar.(Buhari, Vasaya, 23, Müslim, İman, 38, Ebu Davud, Vasayâ, 10.)

Allah’a ortak koşmak ve küfür dışındaki büyük günahları işleyenlerin, kâfir olmayıp, mü’min olduklarını gösteren ayet ve hadislerden bazıları şunlardır:

a. “Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin...”(Hucurat Sûresi, 8) anlamındaki ayette savaşan ve bu sebeple adam öldürenler, “mümin” olarak nitelenmektedir.

b.

يَاۤ اَيُّهَا الَّذينَ اٰمَنُوا تُوبُوۤا اِلَى الّٰلِ تَوْبَةً نَصُوحًا

“Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah’a dönün ...”(Tahrim Sûresi, 8) Bilindiği gibi tevbe, büyük günahlar için de yapılır. Bu ayette mü’minlerin günah işledikleri varsayılarak, işlenen günaha karşılık tevbe etmeleri istenirken, onlara “ Ey iman edenler!” diye seslenildiği görülmektedir.

c. Sahabilerden Ebu Zerr el-Gıfari’nin anlattığına göre, Hz. Peygamber “Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur deyip bu inancı üzere ölen kimse cennete girer.” buyurmuş, Ebu Zerr:

- O kişi zina yapsa, hırsızlık yapsa da mı ? diye sormuş.

- Evet, zina yapmış, hırsızlık etmiş de olsa cennete girer, cevabını vermiştir. Ebu Zerr soruyu üç kez tekrar edip, aynı karşılığı alınca, dördüncü sorusunda Allah elçisi:

- “Ebu Zerr bu durumdan hoşlanmasa bile cennete girer.” buyurmuştur.(Buhari, Tevhid. 33; Rikak; 16; Müslim; İman, 40; Tirmizi. İman, 18)

Doğrusu biz insan olarak elimizden geldiğince korunmaya çalışsak da günah işleyebiliyoruz. Ancak Müslümanın günaha düşse bile günahı hafife almaması ve günah işlediğinde hemen tevbe etmesi gerekir. Kişinin günahı küçük görmesi, günahı hafife alarak zevkle işlemeye devam etmesi işlediği günahtan çok daha ağır bir günahtır. Nitekim âlimler şöyle demiştir:

“İşlediğin günahın küçüklüğüne değil, kendisine karşı günah işlediğin Zatın büyüklüğüne bak!” Yine İslam alimleri şu sözü de darb-ı mesel haline getirmişlerdir:

لَ صَغِيرَةَ مَعَ الِْصْرَارِ وَلَ كَبِيرَةَ مَعَ الِْسْتِغْفَارِ

Manası: “Günah ısrarla işlendiği takdirde küçük olmaz; tevbe edildiği takdirde de affolmayacak büyük günah yoktur.”

Kaynak: İslam Akaidi, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

İMAN İLE AMEL ARASINDAKİ İLİŞKİ NEDİR?

İman ile Amel Arasındaki İlişki Nedir?

BÜYÜK GÜNAHLAR

Büyük Günahlar

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.