Azâba Tahammül Etmemiz Mümkün Değildir
Kabir ve cehennem azabına tahammül etmemiz mümkün değildir. Peki bizler bu azaba dûçar olmamak için ne yapmalıyız?
Yunus Emre Hazretleri buyurur:
Yavuzluk[5] eyleme sakın,
Ecel sana senden yakın,
Nicelerin aslın kökün,
Yord eyleyip[6] boza durur…
Hikmet ehli buyurur ki:
“–Dünya için, dünyada kalacağın kadar çalış!
–Âhiret için, âhirette kalacağın kadar çalış!
–Allah Teâlâ’ya, muhtaç olduğun kadar itaat et!
–Cehennem’e dayanabileceğin kadar günah işle!”
Kabrin ve Cehennem’in azâbına tahammül edebilmek mümkün değildir. Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz sık sık:
“Allâh’ım! Kabir azâbından ve Cehennem azâbından Sana sığınırım…” niyâzıyla Cenâb-ı Hakk’a ilticâ etmiştir. (Bkz. Buhârî, Cenâiz, 88; Müslim, Mesâcid, 128-134)
Dolayısıyla ilâhî gazabı celbeden her türlü çirkin vasıftan, nefsânî ve şeytânî arzulardan, haramlardan, kerahatlerden, gaflet ve isyandan, âdeta ateşten sakınır gibi uzak durup Cenâb-ı Hakk’ın rahmetine sığınmak elzemdir.
Bunun aksine, kabir ve âhireti unutup sâlih amelleri ihmâl etmek ve günahlardan el çekmemek; kalpteki gaflet hastalığının bir göstergesidir. Yahya bin Muâz -rahmetullâhi aleyh- gâfillerin hâlini şu teşbihle îzah eder:
“Şaşılır o kişiye ki hastalık korkusuyla helâl yiyecekten bile perhiz eder de Cehennem korkusuyla haramlardan perhiz etmez.”[7]
Nitekim günümüzde beden sağlığını tehdit eden bir virüs korkusuyla herkes maskeli geziyor, mesafeli duruyor, tedbirli davranıyor. Fakat rûha zehir saçarak ebedî hayatı azap faslına çeviren günah ve isyan virüslerine karşı acaba aynı hassâsiyet gösterilebiliyor mu?..
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2021 – Şubat, Sayı: 420