Azimet ve Ruhsat Arasındaki Fark

Azimet ve ruhsat ne demek? Azimet ve ruhsat arasındaki fark nedir? İslam’da azimet ve ruhsat kısaca.

Azîmet, genel ve temel hükmü, ruhsat ise istisnaî hükmü ifade eder. Azîmette genel ve normal durum, ruhsatta ise, özür, ihtiyaç ve zarûret durumu söz konusudur.

  • Azimet Nedir?

Azimet sözlükte; bir şeye kesin olarak yönelmek ve niyetlenmek demektir. Terim olarak azîmet; Yüce Allah’ın, mükelleflerin hepsi için bütün durumlarda bağlayıcı olmak üzere ilkten koyduğu hükümleri ifade eder. Namaz, oruç, hac ve benzeri dinî vecibeler bu niteliktedir. Haksız yere birini öldürme, şarap içme, ölü hayvan eti ve domuz eti gibi haramlık hükümleri de birer azimet hükmüdür.

  • Ruhsat Nedir?

Ruhsat, sözlükte kolaylık demektir. Terim olarak ruhsat; Allah’ın kulları için, özür ve ihtiyaçlarına göre koyduğu geçici hükümleri ifade eder. Şu halde azîmet, genel ve temel hükmü, ruhsat ise istisnaî hükmü ifade eder. Azîmette genel ve normal durum, ruhsatta ise, özür, ihtiyaç ve zarûret durumu söz konusudur. Ruhsat dörde ayrılır:

1. Haramı işleme ruhsatı:

Zarûret veya zarûret derecesine varan ihtiyaç halinde, haram bir fiil mübah hale dönüşebilir. Öldürülme veya bir organını kaybetme tehdidi altında, kalbi imanla dolu olan kimsenin küfür kelimesini söylemesi mübah olur. Bu ruhsatı Allah Teâlâ zorlanan kimseye tanımıştır.[1]

Mekke müşrikleri, İslâm’ın ilk günlerinde Ammar İbn Yasir’e (ö.34/657) işkence etmişler, Hz. Peygamber’e hakaret edip, kendi ilâhlarını övmedikçe de bırakmamışlardı. Ammar (r.a) durumu Allah elçisine iletip, kalbinin imanla dolu olduğunu bildirince, Resûlullah (s.a.s); “Tekrar işkence ederlerse, sen de aynı şeyi yap” [2] buyurmuştur.

2. Vacibi terk etme ruhsatı:

Farz ve vacibin edasında ek bir güçlük bulunduğu zaman, bazan yükümlü bunu yapmayabilir. Meselâ; Ramazan ayında yolcu ve hasta olan yükümlünün oruç tutmaması mübahtır. Bunu daha sonra kaza eder. Burada azîmete göre amel etmek, ruhsatı kullanmaktan daha üstündür. Çünkü ruhsatı bildiren âyetin devamında, “(güçlüğüne rağmen) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” [3] buyurulur.

3. Genel kurala aykırı bazı hukukî muameleleri yapabilme ruhsatı:

Akit sırasında mevcut olmayan bir şeyin satımı niteliğinde olan selem (para peşin mal veresiye) akdi ile istisna (sanatkâra üretim için sipariş verme) akdi buna örnek verilebilir. İnsanların ihtiyaçları sebebiyle bu iki çeşit muameleye hadisle ve yaygın örfle ruhsat verilmiştir. Burada ruhsata göre davranılması da, ruhsatın terkedilmesi de caizdir.

4. Önceki semavi dinlerdeki ağır hükümleri kaldıran ruhsat:

Önceki dinlerde mevcut olan bazı ağır hükümler Muhammed (s.a.s)’in ümmetinden kaldırılmış ve onlara kolaylık getirilmiştir. Günahtan tevbe edecek kimsenin kendini öldürmesi, namazın ibadete ayrılmış yerin dışında geçerli olmaması, ganimetlerin haram olması gibi hükümler önceki dinlerde mevcut iken İslâm’da kaldırılmıştır.[4]

Daha önceki dinlerde bu gibi ağır hükümlerin bulunduğuna şu âyetler delâlet etmektedir: “Ey Rabbimiz, bizden önceki ümmetlere yüklediğin gibi üzerimize ağır bir yük yükleme” [5] “.. O, onlardan ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri kaldırıp atar...” [6]

Bu çeşit ruhsatlara mecaz olarak bu ad verilir. Çünkü bu hükümler İslâm’da; önce meşrû kılınıp daha sonra kaldırılmış değildir. Bu yüzden bunlara göre amel etmek caiz olmaz.

Dipnotlar:

[1] bk. Nahl, 16/106

[2] Serahsî, Mebsût, XXIV, 144; Abdülazîz Buhârî, Keşfu’l-Esrâr alâ Usuli’l-Pezdevî, İstanbul 1308, II, 636, 637

[3] Bakara, 2/184.

[4] bk. Bakara, 2/54; Z. Şa’ban, age, s. 223 vd.

[5] Bakara, 2/286.

[6] A’râf, 7/157.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

AZİMET VE RUHSAT NEDİR?

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.