Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerinin Sultan I. Ahmet’e Vasiyeti

VİDEOLAR

Yazar Bahadır Yenişehirlioğlu, Osman Nuri Topbaş Hocaefendi’nin kaleme aldığı Tarihe Yolculuk eserinden “Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerinin Sultan I. Ahmet’e Vasiyeti” başlıklı kesiti seslendiriyor. Erkam Tv hesabına abone olarak video serisini takip edebilirsiniz…

SULTAN I. AHMET HÂN VE AZÎZ MAHMUD HÜDÂYÎ HAZRETLERİNİ ZİYARET

Huzûruna girdiklerinde I. Ahmet Hân, yine Peygamber aşkının coşkunluğu içindeydi. Sanki kendi yazdığı:

N’ola tâcım gibi başımda götürsem dâim

Kadem-i pâkini ol Hazret-i Şâh-ı Rusül’ün

Gül-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sâhibidir

Ahmedâ durma yüzün sür kademine ol gülün

mısrâlarını duygulu bir şekilde yaşıyordu. Hemen yanı başında heybetli bir zât vardı. Gözleri dünyâya kapalı, âhirete açıktı. Ufuklara sığmayan bakışları derin, mehtaplı bir gece gibi başka âlemlerden akisler dağıtıyordu. Bu zât, velîler pîri Azîz Mahmud Hüdâyî Hazretleriydi. Çehresi, tebessüm ve huzur doluydu. Sanki etrafındaki melekler ona pervâne olmuştu. Civârında bulunan dervişânın ise, gözlerinden bahar dallarında biriken şebnemler misâli yaşlar süzülüyordu. Cihan sultânı I. Ahmed Han ise derin bir sükûtun içindeydi. Ancak bu sükût, kelimelerin hudutlarını aşan ifâdeler hâlindeydi. Bu sebeple sultan konuşmadı. Fakat hikmet ve sırrı ancak kelimeler çerçevesinde idrâk edebilen genci düşünen Hüdâyî Hazretleri, delikanlıya döndü. Mütebessim bir çehre ile şu öğütlerde bulundu:

“–Evlâdım! Benim garip-gurabâ, fakir-fukarâ, dul, yetim, muhtaç, kimsesiz ve zavallı insanlar ile talebe hizmetleri için kurmuş olduğum vakfımda yine sadakalar, infaklar ve Hak için hizmetler her dâim devâm eyleye! Garipler bir tas olsun sıcak çorba içeler!

Hüdâyî yuvasından uçan kuşlar, ufuklara kanat çırpalar! Bileler ki, bir kuş, yuvasında yumurtalar yapar. Bu yumurtalardan da yavrular çıkar. Sonra bu yavrular palazlanırlar. Sonra da bir başka yuva daha inşâ etmek sevdâsında olurlar. Onun için bizim öz iklîmimizde yetişenler de, her gittiği mekâna bu sıcak yuvanın güzel iklîmini taşıya, oralarda da böyle şefkat, merhamet ve hizmet yuvalarını artıralar!..

Evlâdım! Vakfın ehemmiyeti çok büyüktür. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in ve ashâbının, sâhip olduğu arâzileri vakfetmesi, bizler için ne mükemmel bir numûnedir. Hak için menkul veya gayr-i menkul vakfedenlerin «ecirlerinin vefatlarından sonra da devâm edeceğine» dikkat çeken hadîs-i şerîfler, târihte merhamet ve şefkat akışının bir çığır hâline gelmesine vesîle olmuştur.

Bu sebeple asr-ı saâdetten günümüze kadar nice mü’minler bu nurlu yola tâbî olarak vakıf ve hayır müesseseleri kurmuşlar, hizmet yolunda gayret ederek âhiret kazançlarının devâmını hedeflemişlerdir. Böylece o merhametli müşfik gönüller, âdeta bütün varlıkları içine alan bir dergâh, bir anne kucağı olmuştur...

Oğlum! Her zaman Hüdâyîler yetişir. Bunu iyi belle. Bil ki, sizin zamanınız da yeni Hüdâyîler bekliyor. Lâkin bu sevdâda olmak lâzım.

Bir zamanlar ecdâdınız öyle bir sevdâya nâil olmuştu ki, bu sevdâ onlara Hint Okyanusu’nda yelken açtırmıştı. Bu sevdânın bahşettiği heyecan, aşk ve vecd rüzgârları, üç kıt’ada birden esmişti; Kafkas yamaçlarını dolaşmıştı. Balkanlar’ı kucaklamıştı... İstanbul’u fethettiren ruh da bu sevdâ idi. Yine bu sevdâ ile ecdâdın altı yüz küsur sene cihâna adâlet tevzî etti. Bu sevdâ ile mübârek beldelerin hâdimliğini yaptı. Neydi bu sevdâ?

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Tarihe Yolculuk, Erkam Yayınları