Azrail (a.s) Nasıl Gelir ve Can Alır?
Azrail (a.s) can almaya geldiğinde kişilere nasıl davranır? Kişi istediği şekilde ölebilir mi?
Hükümdarın biri, bir yere gitmeye hazırlanırken üzerine giymek için sayısız elbiseler içinden en güzelini ve binmek için de birçok at içinden en rahvan ve gösterişli olanı seçti. Adamlarıyla birlikte muhteşem bir tavırla, böbürlenerek ve etrafına caka satarak yola çıktı.
Yolda, üstü-başı perişan biri, atının yularına yapıştı. Hükümdar hışımla bağırdı:
“–Sen de kimsin, benim karşımda kim oluyorsun, çekil önümden!”
Adamcağız ise sakince cevapladı:
“–Sana söyleyeceklerim var! Senin için çok hayâtî bir mesele…”
Hükümdar merakla karışık bir hiddetle;
“–Söyle bakalım!” deyince, adam;
“–Gizlidir, eğil de kulağına söyleyeyim!” dedi.
Hükümdar eğildi, adam;
“–Ben Azrâil’im, canını almaya geldim!” dedi.
Hükümdar bir anda neye uğradığını şaşırdı, telâşa kapıldı, aman dilemeye başladı;
“–Ne olur biraz müsaade et!..” dedi.
Azrâil -aleyhisselâm- ise;
“–Hayır, sana müsaade yok. Ailene de ulaşamayacaksın!” dedi ve oracıkta hükümdarın canını alıverdi.
Daha sonra yoluna devam eden Azrâil -aleyhisselâm- sâlih bir mü’min kul ile karşılaştı. Ona selâm verdikten sonra;
“–Seninle bir işim var, bunu sana gizli söyleyeceğim.” dedi ve kulağına eğilerek kendisinin Azrâil olduğunu söyledi. Mü’min kul buna sevindi ve şöyle dedi:
“–Hoş geldin, kaç zamandır seni bekliyordum. Bütün gayretim, noksanlarımı ve kusurlarımı bertaraf edip ölüm ânımı güzelleştirebilmek içindi. Dâimâ son nefesimin endişesi ve hazırlığı içinde idim.”
Azrâil -aleyhisselâm- dedi ki:
“–Öyle ise yapmakta olduğun işi tamamla.”
Sâlih zât şöyle mukabelede bulundu:
“–Benim en mühim işim, Allah Teâlâ’ya vuslattır.”
Bunun üzerine ölüm meleği şöyle dedi:
“–Hangi hâl üzere istersen, o hâl üzerinde canını alayım.”
Adam sevinerek;
“–Buna imkân var mı?” diye sordu.
Melek;
“–Evet, senin için bununla emrolundum.” deyince;
Adam tebessüm içinde;
“–Öyleyse abdestimi tazeleyeyim, namaza başlayayım ve başım secdede iken canımı al.” dedi ve rûhunu bu şekilde huzurla teslim etti. (Gazâlî, İhyâ, c. 4, s. 834-5)
TAVİZSİZLİK EN ÖNEMLİ HUSUS
Tavizsizlik, bilhassa İslâm şahsiyetini alâkadar eden hususlarda çok ehemmiyet arz eder.
مَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ
“Bir kavme benzeyen onlardandır.” (Ebû Dâvûd, Libâs, 4/4031)
Hadîs-i şerifler îkaz hâlinde:
“Kim bir kavmi severse, Allah Teâlâ onu onların arasında haşreder.” (Heysemî, X, 281)
Yine Efendimiz buyurdu:
“–Ben müşrikler arasında ikāmet eden her müslümandan berîyim/uzağım!”
Ashâb-ı kiram;
“‒Ey Allâh’ın Rasûlü, neden?” diye sordular.
Efendimiz şöyle cevap verdi:
“‒(Müslümanlarla müşriklerin) yaktıkları ateşler birbirlerini görmemeli. (Yani mü’minler mü’minlerin yanına hicret etmeli. Müşriklerle karışık yaşamaya devam etmemeli.)” (Bkz. Ebû Dâvûd, Cihâd, 95/2645; Tirmizî, Siyer, 42/1604)
Diğer bir hadîs-i şerif:
“Müşriklerin ateşiyle aydınlanmayın!” (Nesâî, Ziynet, 51; Ahmed, III, 99)
Zira İmam Gazâlî’nin îkaz ettiği üzere;
Fâsıklar ve gafillerle zâhirî beraberlik, zamanla zihnî beraberliğe, zihnî beraberlik de bir müddet sonra kalbî beraberliğe dönüşür. Bu ise, insanın adım adım helâke sürüklenmesi demektir.
Habîb-i Neccâr; safını belli etmek için, mü’minlerden, gönderilmiş elçilerden olduğunu ortaya koymak için canını verdi. Şehîd oldu. Cennete kabul edildi.
Cenâb-ı Hak, îmân imtihanında muvaffak kıldığı bahtiyarlar zümresine bizleri de ilhâk eylesin. Âmîn!..
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2020 Ay: Kasım, Sayı: 189