Bacağını Kaybeden Suriyeli İmam Camisinden Vazgeçmedi

Suriye'de rejim saldırılarında 6 ay önce bacağını kaybeden İmam İmad Mutlak, bombardıman tehdidi altındaki camisinde birkaç kişiyle dahi olsa cemaat namazlarını sürdürüyor.

Protez bacakla namaz kıldıran Mutlak, hayatın bir şekilde devam ettiğini belirterek, "Güvercinlerin çatımızda uçması çocuklarımı mutlu ediyor" diyor.

Suriye'nin güneybatısındaki Dera ilinde Filistinli mültecilerin kaldığı bir kampta bulunan Kudüs Camisi’nin imamlığını yapan İmad Mutlak, beş yıldır süren iç savaşın acı izlerini taşıyanlardan biri.

Rejimin havan topu saldırısında sağ bacağını kaybeden Mutlak, buna rağmen görevine devam ediyor. Mutlak'ın yaşadığı kampın rejim güçleri ile muhaliflerin cephe hattı üzerinde olması, kampın büyük ölçüde boşalmasına sebep olmuş. Savaştan önce 30 bin olan kampın nüfusu, büyük bölümü kadın ve çocuklardan oluşan 300 kişiye inmiş. Geçen yıl cami ve çevresi üç kez bombalanmış. Bombalara hedef olmaktan korkan halk, camiye yaklaşamaz olmuş. İmam Mutlak ise birkaç kişiyi geçmese de cemaatine namaz kıldırmaya devam ediyor.

Geçici protez kullanan Mutlak, başından geçenleri şöyle anlatıyor:

"6 ay önce camiden çıkarken patlayan bir bombanın şarapnelleriyle yaralandım. Şarapneller iltihap yaptı. Gezici hastaneye gittim. Ayağımı kestiler. Ayağımı kaybetsem de sağlıma kavuşur kavuşmaz tüm tehlikelere rağmen işime geri döndüm. Protez takılmadan önce namazları oturarak kıldırıyordum. Bir buçuk ay önce ise Dera’da bir protez merkezine gidip ayağıma geçici protez taktırdım. Sonra da namazları ayakta kıldırmaya başladım. Şimdi daha uygun bir proteze kavuşmayı bekliyorum."

İki çocuk babası Mutlak, yaşam şartlarının tüm zorluğuna rağmen, başka canların sorumluluğunu da üstlenmekten kaçınmıyor. Yaşadığı evin çatısında güvercinleri besleyen Mutlak, "Savaş halinde bile hayat devam etmek zorunda. Güvercinlerin çatımızda uçması beni ve çocuklarımı mutlu ediyor" diyor.

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.