Bakara Suresi 106. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Bakara Suresi 106. ayeti ne anlatıyor? Bakara Suresi 106. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Bakara Suresi 106. Ayetinin Arapçası:
مَا نَنْسَخْ مِنْ اٰيَةٍ اَوْ نُنْسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِنْهَٓا اَوْ مِثْلِهَاۜ اَلَمْ تَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
Bakara Suresi 106. Ayetinin Meali (Anlamı):
Şayet biz herhangi bir âyeti nesheder veya unutturursak, ya ondan daha hayırlısını veya onun bir dengini getiririz. Bilmez misin ki, Allah’ın gücü her şeye yeter.
Bakara Suresi 106. Ayetinin Tefsiri:
Bu
âyet-i kerîme, Allah Teâlâ’nın kullarını tedricî olarak terbiye etmek, onların
dünya ve âhiret işlerini düzene koymak için gönderdiği ilâhî dinlerdeki temel
bir kaideyi dile getirmektedir. O da “nesih” gerçeğidir. “Nesih” sözlük olarak
izale etmek, iptal etmek, değiştirmek, bir şeyin yerine başkasını geçirmek mânalarına
gelir. Nitekim Nahl sûresi 101. âyette nesih, tebdil yani birini diğeriyle
değiştirme olarak ifade edilmiştir. نَسَخَ الرّ۪يحُ الْاثْرَ (neseha’r-rîhu’l-isra) “Rüzgar izi neshetti”, yani onu
giderdi, sildi demektir. “Güneş gölgeyi neshetti” ibaresi de, onu izale etti,
yok etti, yerine geçti demektir. Dolayısıyla nesih kelimesinde, izale ve nakil
olmak üzere iki mâna vardır. Her iki mânanın da esası “tebdil” yani birini
kaldırıp diğerini onun yerine koymaktır.
Dinî
bir terim olarak “nesih”, bir ayeti başka bir ayetle, bir dinî hükmü başka bir
dinî hükümle değiştirmek, sonrakini öncekinin yerine koymaktır. Günümüzde yeni
çıkarılan bir kanunla bir önceki kanunu yürürlükten kaldırmak neshi en güzel
şekilde anlatır. Allah Teâlâ’ya göre nesih, önceki hükmün süresinin sonunu beyândır.
Bize göre ise zahiren ebedi görünen o hükmün değiştirilip ortadan
kaldırılmasıdır. Nesih, sadece emir ve yasaklarda geçerlidir. Kur’an’da haber
verilen ve emir ya da yasak özelliği taşımayan hususlarda nesih sözkonusu
değildir.
“Ayetin
unutturulması”, vahyedilmiş, okunmuş ve ezberlenmiş bir kısım ayetlerin
Allah’ın dilemesiyle zihinlerden silinip yok olmasıdır. “Ertelenmesi” ise o
ayetin neshinin ertelenmesi veya değiştirilmeden olduğu gibi bırakılmasıdır.
Buradaki
hüküm, önceki şeriatleri, kitapları, sahifeleri içine aldığı gibi, “ayet”
kelimesi genel mâna ifade ettiğinden Kur’ân âyetlerini de açıkça içine
almaktadır. Şu halde Kur’ân âyetleri için de nâsih, mensûh[1],
unutturma ve erteleme mânaları geçerlidir. Kur’ân-ı Kerîm, önceki ilâhî
kitapların bir kısım hükümlerini neshettiği gibi, Resûlullah (s.a.s.)’ın peygamberlik
süresi içinde sonradan gelen bir kısım ayetler, önceden inmiş olan bazı
ayetleri neshetmiştir. Bir kısım ayetler de unutturulmuştur. Fakat
Peygamberimizin vefatı ile Kur’an vahyi gibi nesih ve unutturma hadisesi de son
bulmuştur.
Şu
an elimizde mevcut bulunan Mushaf-ı Şerîf’te neshedilmiş âyetler bulunup
bulunmadığı hususunda iki görüş vardır. Çoğunluk, bâzı âyetlerin sonradan gelen
başka âyetler veya hadislerle neshedildiğini söyler. Bir kısım âlimler ise
elimizdeki Mushaf-ı Şerîf’te neshedilmiş herhangi bir ayetin olmadığını
savunurlar. İki görüşü şöyle bir izahla bir birbirine yaklaştırmak mümkün
olabilir: Kur’ân-ı Kerîm’de bir konuda iki farklı hüküm içeren iki âyet
olabilir. Bunlardan sonra gelenin öncekinin hükmünü tamamen ortadan
kaldırdığını kabul etmek yerine, her iki âyetin de kendi şartlarında geçerli
ve yürürlükte olduğunu düşünebiliriz. Şöyle ki, zaman ve zemin itibariyle
hangisinin indiği şartlar mevcutsa o ayetin hükmü uygulanır. Çünkü o, mütevatir[2]
olarak bize ulaşmış ve Allah Kelamı olduğunda şüphe olmayan bir ayettir.
Dolayısıyla duruma göre birinin veya ötekinin hükmü uygulanabilir. Eğer
birinin şartları artık sonsuz olarak tekrar doğmazsa pratikte o hükmü
uygulamaya da imkân bulunmaz. Sonraki ayetten, nihâî bir düzenleme getirme
maksadı açıkça anlaşıldığı durumlarda ise neshi kabul etme zarureti ortaya
çıkmaktadır. Bunda da dinen bir sakınca yoktur. Zira tefsir etmekte olduğumuz âyet-i
kerîme bunu açıkça beyân etmektedir.
Cenab-ı
Hak, ayetin devamında, neshettiği veya unutturduğu ayetten daha hayırlısını, en
azından bir benzerini göndereceği müjdesini vermektedir. Çünkü O, istediği her
şeyi yapmaya güç ve kudret sahibidir. Bu böyle bilinmelidir. Bilmeyenler de
öğrenmelidir. Zira Peygamberimize nübüvvetin verilip Kur’an’ın vahyedilmesini
ve böylece kendi dinlerinin neshedilmesini bir türlü hazmedeyen yahudiler,
Allah nesih yapamaz; şu halde böyle yeni yeni hükümler getiren bir kitap
indiremez diyorlardı. Bu, onların kendiliklerinden uydurdukları bir yalandan
başka bir şey değildir. Zira Allah nesih yapabilir ve yapar. Yapmasında da
kendisi için hiçbir noksanlık söz konusu değildir. Varlıklar âleminde bu gün
yarattığını yarın yok ederek diğer bir şeye dönüştürmekle Cenab-ı Hakk’ın
ilmine, kudretine, iradesine hiçbir noksanlık ârız olmadığı gibi, aynı şekilde
kullarını terbiye etmek üzere gönderdiği şeriatlerde de başka başka zamanlarda
başka başka hükümler koymakla, mesela geçmiş zamandaki bir emrin yerine,
şimdiki zamanda yasak koyan bir nehiy indirmekle O’nun ilminde ve iradesinde
bir noksanlık meydana gelmez. Tam aksine her birinde bir hikmetinin tecellisini
ve kemalini göstermiş olur. Zira her şeyi en iyi bilen yüce Rabbimiz,
insanlığın her zaman ve mekana göre maddi mânevî gelişim ve problemlerini dikkate
alarak, onların dertlerine deva, yaralarına merhem olacak şer’i hükümler
göndermiştir. Nasıl ki bedenin hastalıklarıyla uğraşan doktorlar, mizâçların ve
zamânın farklılığına göre ilaçları ve gıdâları değiştiriyorlarsa, nefislerin
ıslah ve tedâvîsi ile uğraşan peygamberler de, nefisler ve ruhlar için bir nevi
ilaç konumunda olan bir kısım dînî hükümleri, Allah’ın emriyle
değiştirmektedirler. Bir ilaç beden için bir dönem devâ olabildiği gibi, bir
süre sonra hastalık getirebilmektedir. Aynı şekilde bâzı ameller de bir dönem
için iyi ve yararlı olabildiği halde zamanla insan için zararlı olabilmektedir.
Dolayısıyla nesih, böyle bir zaruretten doğmakta ve insanların menfaati
açısından büyük hikmetler taşımaktadır.
Âyetteki
“daha hayırlısı” ifadesinden maksat, bir âyetin diğer bir âyetten daha hayırlı
olması mânasında değil, bu âyetlerden kulların elde edecekleri seva yönündendir.
“Bir dengini”, sözünün mânası ise, “sevap ve fayda bakımından onun bir dengi”
demektir. Yeni getirilen hüküm öncekinden daha kolay olabileceği gibi, daha zor
veya aynı seviyede olabilir. Daha kolay olanda, amel bakımından kolaylık
vardır. Ağır bir hüküm kaldırılıp, yerine daha hafîfi getirildiğinde insanlar
için kolaylık sağlanmaktadır. Boşanmış kadınların önceleri “bir yıl” (Bakara 2/240)
olan iddet bekleme süresinin “dört ay on gün”e (Bakara 2/234) indirilmesi buna örnektir.
Öncekinden daha zor olan hükümde ise sevap bakımından fazlalık vardır. Nitekim
savaş yasağının kaldırılıp, “savaşın meşrû kılınması” (Hac 22/39) buna
örnektir. Bazan da sonra gelen hüküm, öncekinin benzeri ve dengi olabilir.
Kıblenin Beyt-i Makdis’den Kâbe’ye çevrilmesi de (Bakara 2/144) buna örnektir.
Şüphesiz Allah, bunları yapacak güç ve kuvvet sahibidir. Zira O’nun kudreti sınırsızdır:
[1] Nâsih: Sonradan
inip öncekinin hükmünü kaldıran âyet. Mensûh: Hükmü kaldırılan âyet.
[2] Mütevatir: Yalan
söylemeleri mümkün olmayan kalabalık bir grubun naklettiği bilgi.
Bakara Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Bakara Suresi 106. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...