Bakara Suresi 130. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Bakara Suresi 130. ayeti ne anlatıyor? Bakara Suresi 130. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Bakara Suresi 130. Ayetinin Arapçası:
وَمَنْ يَرْغَبُ عَنْ مِلَّةِ اِبْرٰه۪يمَ اِلَّا مَنْ سَفِهَ نَفْسَهُۜ وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَاۚ وَاِنَّهُ فِي الْاٰخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِح۪ينَ
Bakara Suresi 130. Ayetinin Meali (Anlamı):
Kendini bilmez beyinsizlerden başka, kim İbrâhim’in dininden yüz çevirir? Elbette biz onu dünyada seçip peygamber yaptık. Âhirette de o mutlaka sâlihler arasında olacaktır.
Bakara Suresi 130. Ayetinin Tefsiri:
130. âyetin iniş sebebi olarak şöyle bir hadise
nakledilir: Abdullah b. Selâm, amcaoğulları olan Seleme ile Muhâcir’i İslâm’a davet
eder. Onlara Allah Teâlâ’nın Tevrât’taki: “Muhakkak ki, İsmâil’in soyundan adı
Ahmed olan bir peygamber göndereceğim. Ona iman eden doğru yolu bulur. Ona
inanmayanlar ise lânete uğrar” buyruğunu hatırlatır. Bunun üzerine Seleme
müslüman olur, Muhâcir ise imana yanaşmaz. Bahsedilen hadise üzerine bu ayet
nâzil olur. (Suyûtî, Lübâbu’n-nukûl, s. 24)
مِلَّةُ
اِبْرٰه۪يمَ (Milletu İbrâhim)den maksat, Hz. İbrâhim’in getirdiği din ve tebliğ
ettiği inanç sistemidir. O da Allah’ın birliğini tanımak, O’na yönelip teslim
olmak, sadece O’na kulluk etmek, Beytullah’ı maddi mânevî bütün kirlerden
temizlemek ve emredilen ibâdet ve muâmelâtı tatbik etmektir. İşte son Peygamber
Hz. Muhammed (s.a.s.)’in getirdiği din de bu dinin devamıdır. Aynı esaslar
üzerine kurulmuştur. Cenab-ı Hak bütün insanlara “Tek Allah’a inanan ve
hiçbir zaman müşriklerden olmayan İbrâhim’in dinine” uymalarını istediği ayetiyle
(bk. Bakara 2/135) bu gerçeğe işaret etmektedir. Bu öyle yüce, öyle şerefli ve
öyle mübârek bir dindir ki, bundan ancak aşağılık, cahil, kendini bilmez, ahmak
ve beyinsiz kişiler yüz çevirir. Onlar cehâlete maruz kalmak, tefekkür ve
teemmülden yüz çevirmek suretiyle nefsini zelîl ve hakîr duruma düşürmüş
kimselerdir. Halbuki zerre kadar ilmi, irfanı, aklı ve iz’anı olan, var gücüyle
bu dine sarılır ve onun sınırsız bereketinden istifade etmeye çalışır. Bu
yönüyle ayet, Peygamber Efendimiz’e inanmayan bütün yahudi, hıristiyan ve
müşriklere hitap etmektedir.
Cenab-ı Hak, İbrâhim’i dünyada seçkin bir kul yapmış,
insanlar arasında temizlik ve sâfiyetle mümtaz kılmış, terbiye edip güzel
huylarla donatmış ve onu kendine dost edinmiştir. Ona peygamberlik ve hikmet
verip, yüce derecelere eriştirmiştir. Şüphe yok ki o, âhirette de, elbette
Allah’ın sâlih kullarından olacaktır. Doğruluğu, dürüstlüğü ve hayır
severliğiyle maruf olan makbul kullar arasına girecektir. Dünya ve âhirette bu
kadar nimete nâil olmuş böyle bir zâtın dininden yüz çevirmemek, tam aksine ona
canla başla sarılmak icab eder. Akl-ı selîmin gereği budur.
Hz. İbrâhim,
gerçekten seçkin ve şerefli bir kuldur. Bu yüceliği, bütün varlığıyla Allah’a
teslimiyetle elde etmiştir. Rabbi ondan kendi emrine iman, ihlas ve en samimi
duygularla teslim olmasını istemiş, o da hiçbir fütûr göstermeksizin kayıtsız
şartsız teslimiyetini arzetmiştir. Canı, malı ve evladı ile imtihan olmuş ve
hepsini başarıyla tamamlamıştır. Büyük bir ihlasla Allah’a kulluğa devam
etmiştir. O’nun “Şunu bilin ki ben, dupduru bir iman ve teslimiyetle yüzümü gökleri
ve yeri yoktan yaratan Allah’a çevirdim. Ben müşriklerden değilim” (En‘âm 6/79) sözü de, bu teslimiyetini beyân
etmektedir.
Allah’a teslimiyet, dinin esasını teşkil eder. Bu
sebeple peygamberler öncelikle kendileri Allah’a teslim olmuşlar, sonra
yakınlarını ve ümmetlerini buna davet etmişlerdir. Hz. İbrâhim ve torunu Hz.
Yakup’ta da bu durumu görmekteyiz. Her ikisi de çocuklarına Allah’a teslimiyeti
vasiyet ve tavsiye etmişlerdir. Onlara, Allah’ın kendileri için seçtiği hak
dine tabi olmalarını, imanlı ve ihlaslı bir hayat yaşamalarını ve ancak müslüman
olarak can vermelerini, bunun için de İslâm’dan kıl payı ayrılmamalarını
öğütlemişlerdir. Bu, Allah Teâlâ’nın dinin tebliği ile alakalı olarak, “Önce
en yakın akrabanı uyar” (Şuarâ 26/214) ilâhî buyruğuna uygun bir
davranıştır. Çünkü ilgi, sevgi ve şefkate en layık olanlar; diğer taraftan
söyleneni dinleyip kabul etmeye en müsait olanlar, akrabalardır. Peygambere
yakın olanların kabul ettikleri bir mesajı, diğer insanlar daha kolaylıkla
kabul edeceklerdir. Onların hallerinin düzgün olması, diğer insanların da
hallerinin düzgün olmasına sebep teşkil edecektir. Nitekim Peygamber Efendimiz,
açıktan ilk tebliği, evvela akrabalarını toplayarak onlara yapmıştır. (bk.
Müslim, İman 348) Sonra peyderpey diğer insanlara tebliğ etmiştir.
Gelen âyet-i kerîmeler, Hz. İbrâhim’in tevhid dîninden
yüz çeviren Ehl-i kitaba, özellikle yahudilere hitap etmektedir:
Bakara Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Bakara Suresi 130. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...