Bakara Suresi 131. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Bakara Suresi 131. ayeti ne anlatıyor? Bakara Suresi 131. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Bakara Suresi 131. Ayetinin Arapçası:

اِذْ قَالَ لَهُ رَبُّهُٓ اَسْلِمْۙ قَالَ اَسْلَمْتُ لِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ

Bakara Suresi 131. Ayetinin Meali (Anlamı):

Rabbi ona: “Teslim ol!” buyurmuş, o da: “Âlemlerin Rabbine teslim oldum” demişti.

Bakara Suresi 131. Ayetinin Tefsiri:

130. âyetin iniş sebebi olarak şöyle bir hadise nakledilir: Abdullah b. Selâm, amcaoğulları olan Seleme ile Muhâcir’i İslâm’a davet eder. Onlara Allah Teâlâ’nın Tevrât’taki: “Muhakkak ki, İsmâil’in soyundan adı Ahmed olan bir peygamber göndereceğim. Ona iman eden doğru yolu bulur. Ona inanmayanlar ise lânete uğrar” buyruğunu hatırlatır. Bunun üzerine Seleme müslüman olur, Muhâcir ise imana yanaşmaz. Bahsedilen hadise üzerine bu ayet nâzil olur. (Suyûtî, Lübâbu’n-nukûl, s. 24)

 مِلَّةُ اِبْرٰه۪يمَ  (Milletu İbrâhim)den maksat, Hz. İbrâhim’in getirdiği din ve tebliğ ettiği inanç sistemidir. O da Allah’ın birliğini tanımak, O’na yönelip teslim olmak, sadece O’na kulluk etmek, Beytullah’ı maddi mânevî bütün kirlerden temizlemek ve emredilen ibâdet ve muâmelâtı tatbik etmektir. İşte son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)’in getirdiği din de bu dinin devamıdır. Aynı esaslar üzerine kurulmuştur. Cenab-ı Hak bütün insanlara “Tek Allah’a inanan ve hiçbir zaman müşriklerden olmayan İbrâhim’in dinine” uymalarını istediği ayetiyle (bk. Bakara 2/135) bu gerçeğe işaret etmektedir. Bu öyle yüce, öyle şerefli ve öyle mübârek bir dindir ki, bundan ancak aşağılık, cahil, kendini bilmez, ahmak ve beyinsiz kişiler yüz çevirir. Onlar cehâlete maruz kalmak, tefekkür ve teemmülden yüz çevirmek suretiyle nefsini zelîl ve hakîr duruma düşürmüş kimselerdir. Halbuki zerre kadar ilmi, irfanı, aklı ve iz’anı olan, var gücüyle bu dine sarılır ve onun sınırsız bereketinden istifade etmeye çalışır. Bu yönüyle ayet, Peygamber Efendimiz’e inanmayan bütün yahudi, hıristiyan ve müşriklere hitap etmektedir.

Cenab-ı Hak, İbrâhim’i dünyada seçkin bir kul yapmış, insanlar arasında temizlik ve sâfiyetle mümtaz kılmış, terbiye edip güzel huylarla donatmış ve onu kendine dost edinmiştir. Ona peygamberlik ve hikmet verip, yüce derecelere eriştirmiştir. Şüphe yok ki o, âhirette de, elbette Allah’ın sâlih kullarından olacaktır. Doğruluğu, dürüstlüğü ve hayır severliğiyle maruf olan makbul kullar arasına girecektir. Dünya ve âhirette bu kadar nimete nâil olmuş böyle bir zâtın dininden yüz çevirmemek, tam aksine ona canla başla sarılmak icab eder. Akl-ı selîmin gereği budur.

 Hz. İbrâhim, gerçekten seçkin ve şerefli bir kuldur. Bu yüceliği, bütün varlığıyla Allah’a teslimiyetle elde etmiştir. Rabbi ondan kendi emrine iman, ihlas ve en samimi duygularla teslim olmasını istemiş, o da hiçbir fütûr göstermeksizin kayıtsız şartsız teslimiyetini arzetmiştir. Canı, malı ve evladı ile imtihan olmuş ve hepsini başarıyla tamamlamıştır. Büyük bir ihlasla Allah’a kulluğa devam etmiştir. O’nun Şunu bilin ki ben, dupduru bir iman ve teslimiyetle yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah’a çevirdim. Ben müşriklerden değilim (En‘âm 6/79) sözü de, bu teslimiyetini beyân etmektedir.

Allah’a teslimiyet, dinin esasını teşkil eder. Bu sebeple peygamberler öncelikle kendileri Allah’a teslim olmuşlar, sonra yakınlarını ve ümmetlerini buna davet etmişlerdir. Hz. İbrâhim ve torunu Hz. Yakup’ta da bu durumu görmekteyiz. Her ikisi de çocuklarına Allah’a teslimiyeti vasiyet ve tavsiye etmişlerdir. Onlara, Allah’ın kendileri için seçtiği hak dine tabi olmalarını, imanlı ve ihlaslı bir hayat yaşamalarını ve ancak müslüman olarak can vermelerini, bunun için de İslâm’dan kıl payı ayrılmamalarını öğütlemişlerdir. Bu, Allah Teâlâ’nın dinin tebliği ile alakalı olarak, “Önce en yakın akrabanı uyar” (Şuarâ 26/214) ilâhî buyruğuna uygun bir davranıştır. Çünkü ilgi, sevgi ve şefkate en layık olanlar; diğer taraftan söyleneni dinleyip kabul etmeye en müsait olanlar, akrabalardır. Peygambere yakın olanların kabul ettikleri bir mesajı, diğer insanlar daha kolaylıkla kabul edeceklerdir. Onların hallerinin düzgün olması, diğer insanların da hallerinin düzgün olmasına sebep teşkil edecektir. Nitekim Peygamber Efendimiz, açıktan ilk tebliği, evvela akrabalarını toplayarak onlara yapmıştır. (bk. Müslim, İman 348) Sonra peyderpey diğer insanlara tebliğ etmiştir.

Gelen âyet-i kerîmeler, Hz. İbrâhim’in tevhid dîninden yüz çeviren Ehl-i kitaba, özellikle yahudilere hitap etmektedir:

Bakara Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Bakara Suresi 131. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.