Bakara Suresi 14. Ayetinin Meali, Arapçası, Anlamı ve Tefsiri

Bakara Suresi 14. ayeti ne anlatıyor? Bakara Suresi 14. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Bakara Suresi 14. Ayetinin Arapçası:

وَاِذَا لَقُوا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا قَالُٓوا اٰمَنَّاۚ وَاِذَا خَلَوْا اِلٰى شَيَاط۪ينِهِمْۙ قَالُٓوا اِنَّا مَعَكُمْۙ اِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِؤُ۫نَ

Bakara Suresi 14. Ayetinin Meali (Anlamı):

İman edenlerle karşılaştıklarında “inandık” derler. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise: “Emin olun! Biz sizinle beraberiz, onlarla sadece alay ediyoruz” derler.

Bakara Suresi 14. Ayetinin Tefsiri:

الشَيَاط۪ينُ (şeyâtîn) kelimesi “şeytanlar” demektir. Şeytan ismi, özelde Allah’a isyan ederek O’nun lânetine uğramış İblîs’e verilen bir isim olmakla birlikte, ayrıca kibirli, âsi, zarar verici, hak yoldan saptıran insan ve cinler için de kullanılmıştır. (En‘âm 6/112) Burada “şeytanlar”dan maksat özellikle münafıkların reisleri ve küfrün elebaşlarıdır. “İstihzâ” kelimesi ise hafife alma, alay etme, izzet ve haysiyetini kırma ve karşıdakini câhil sanma gibi mânalara gelir.

Âyette, hastalıklı bir karaktere sahip olan münafıkların, yaşadıkları toplum içinde menfaatlerini koruyabilmek ve farklı inanç gruplarına eşit mesafede durabilmek için nasıl bir uğraş içine girdikleri görülmektedir. “İnandık” sözüyle mü’minlerin gözlerini bağlamak isterler. Mü’minlerden ayrılıp dostlarıyla baş başa kaldıklarında ise: “Biz sizin dostunuzuz ve sizinle beraberiz. Hiçbir şekilde sizden ayrılmayız” derler. “Niçin kelime-i şehâdet getiriyor, mü’minlerle beraber oluyor, onların topluluklarına katılıyor ve onlarla birlikte hacca gidiyor ve cihad ediyorsunuz?” gibi sorulara da: “Biz bunu ancak onlarla alay etmek için yapıyoruz. Gerçek mânada iman etmek gönlümüzden dahi geçmiyor. Onlara hem dışımızın, hem de içimizin dinlerine uygun olduğunu göstermeye çalışıyoruz. Gayemiz, müslümanların ganimetlerine ortak olmak, kızlarını nikâhlamak, sırlarını öğrenmek, malımızı, çocuklarımızı ve âilemizi onların ellerine düşmekten kurtarmaktır” derler. İşte: Onlar, mü’minlerle kâfirlerin arasında bocalayıp duranlardır. Tam olarak ne mü’minlere ne de kâfirlere bağlanabilirler (Nisâ 4/143) âyet-i kerîmesi onların bu perişan ve dağınık hallerini tasvir eder.

Münafıkların, zâhiren inandıklarını beyânla müslümanlarla alay ettiklerini söylemeleri üzerine, onların bu sözleri şöyle reddediliyor:

Bakara Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Bakara Suresi 14. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.