Bakara Suresi 150. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Bakara Suresi 150. ayeti ne anlatıyor? Bakara Suresi 150. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Bakara Suresi 150. Ayetinin Arapçası:
وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ وَحَيْثُ مَا كُنْتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُۙ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَيْكُمْ حُجَّةٌۗ اِلَّا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْن۪ي وَلِاُتِمَّ نِعْمَت۪ي عَلَيْكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَۙ
Bakara Suresi 150. Ayetinin Meali (Anlamı):
Her nereden yolculuğa çıkarsan çık, namaz kılarken yüzünü Mescid-i Harâm’a doğru çevir. Ey mü’minler! Siz de nerede bulunursanız yüzünüzü o yöne çevirin. Öyle ki, insanlardan zulmedenler dışında hiç kimse sizin aleyhinizde bir delil bulamasın. Artık siz de onlardan korkmayın, benden korkun! Böylece hem size olan nimetimi tamamlayayım, hem de siz doğru yolu bulasınız.
Bakara Suresi 150. Ayetinin Tefsiri:
Herkesin;
her bir millet ve ümmetin değişik maksatlarla yöneldiği bir takım yönler
vardır. Yahudiler ve hıristiyanlar gibi farklı din mensupları, ibâdet ve
ayinlerini, kendi adetleri gereği belli bir yöne yönelerek yerine
getirirler. Bunlardan herhangi birinin,
mesela yahudilerin yöneldiği Beyt-i Makdis’in mutlaka kıble olarak sonsuza
kadar devam ettirilmesi şart değildir. Bundan böyle İslâm ümmetinin kıblesi,
Kâbe’dir. Bütün müslümanlar, namaz kılarken buraya yönelmelidirler. Yeryüzünün
çeşitli bölgelerinde bulunan müslüman halkların Kâbe’ye yönelecek bir yönleri
vardır. Kuzey halkı, Kâ’be’nin kuzey tarafına, güney halkı güney tarafına, doğu
halkı doğu tarafına, batı halkı batısına, aradakiler de aradan bir yöne
yönelirler. Hepsinin yönleri farklı olmakla beraber tamamı, bir Kâbe etrafında
toplanmış olmaktadır. Böylece ona yönelen yeryüzündeki bütün müslümanlar, adeta
Kâbe’nin etrafında sıra sıra yuvarlak saflar yaparak, düzenli, intizamlı ve tek
hedefe yönelmiş büyük bir cemaat teşkil etmektedirler.
O
halde bundan böyle en mühim düstur, hayır yollarına koşmak ve hayırda
yarışmaktır. “Hayır”, Allah ve Rasûlü’nün emir ve tavsiye buyurdukları her
husustur. Mü’minler, Allah’ın emrine uygun olarak hayırlarda yarışmalıdırlar.
Kıbleden maksat da böyle düzenli bir beraberlikle hayır yarışına girişmektir. müslümanlar,
diğer din mensuplarından daha fazla hayır yapmalı, onları geçmeli, çeşitli
yönlerde, başka başka beldelerde bulunduklarından dolayı aralarında ictimai bir
birlik olmadığını düşünmemelidirler. Çünkü her nerede olurlarsa olsunlar, Allah
hepsini bir araya getirir. Aynı kıbleye yönelmek suretiyle, yön farklılığına
rağmen hepsi bir cemaat olur, hepsi Mescid-i Haram içinde namaz kılıyor gibi
düzenli bir sosyal cemaat hali elde eder ve mükâfatlarını da o şekilde alırlar.
Yine Allah, bütün insanları öldürecek, tekrar diriltecek ve hepsini hiçbir
eksik olmadan mahşer yerinde toplayacaktır. Dünyada tek kıbleye yönelip orada
toplandığınız gibi âhirette de sadece Allah’ın huzurunda toplanacaksınız.
Dolayısıyla kalbinizin kâbesi şimdiden Cenâb-ı Hak olsun. Bunların hepsini
gerçekleştirmek mümkündür; çünkü, Allah her şeye güç yetirendir.
Namaz
kılarken Kâbe’ye yönelmek sadece mukim olanlar için değil, aynı zamanda sefere
çıkanlar için de farzdır. Ayetler bu hususu önemle vurgulamaktadır. Hem
Peygamberimiz hem de mü’minlere, sefere çıktıkları zaman karada, havada, denizde
nerede olurlarsa olsunlar mutlaka namazda kıbleye dönmelerini tekrar tekrar
emretmektedir. Zira bu, Allah’ın kesin bir buyruğudur. Yüce Allah, böyle irade
buyurmaktadır. Allah, kimsenin yaptığından gafil değildir. Emre uyanlarla
uymayanları, hayırda yarışanlarla tembel davrananları çok iyi bilmektedir.
Onlara gerektiği şekilde muamele edecektir.
Hem
mü’minler nerede olurlarsa olsunlar Kâbe’ye yönelmelidirler ki, içlerinden
zulmedenleri hariç, insanların kendi aleyhlerine ileri sürecekleri ve
tutunacakları bir delilleri olmasın. Bu davranışları, hem “Tevrat’ta vasfı
geçen peygamberin kıblesi Kâbe’dir. Halbuki Muhammed, Beyt-i Makdis’e
yöneliyor” diyen yahudilerin, hem de: “Muhammed kendisinin İbrâhim milletinden
olduğunu söylediği halde onun kıblesine muhalefet ediyor” diyen Arapların haklı
sayılabilecek delillerini ortadan kaldıracak ve onları hüccetsiz bırakacaktır.
İçlerinden zulmedenler ise, hiçbir delil ve mesnet tanımadan ağızlarına geleni
söyleyeceklerdir. Onların bu şekildeki belgesiz, delilsiz ve haksız sözlerini
asla dikkate almamak gerekir. Dolayısıyla Kâbe’ye yönelmek konusunda onlardan
korkmayın, size düşman olup saldırmalarından veya sizi kınamalarından
çekinmeyin. Çünkü bunlar size hiçbir zarar veremeyeceklerdir. Ancak Allah’tan
korkun ve onun emrine uyun. Sizin dünya ve âhiret faydanıza olan emirlerine
itaat edin. Böylece Allah, size olan nimetlerini tamamlasın da hidâyet üzere
yolunuza devam edesiniz. Allah’ın bütün emirlerinde olduğu gibi, kıblenin Kâbe
olması da büyük bir nimettir. İslâm ümmetinin teşekkülü, büyümesi ve yükselmesi
açısından onun sağlayacağı faydalar pek çoktur. Cenab-ı Hakk’ın bu ümmete
lutfettiği en büyük nimetlerden biri de hiç şüphesiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’i
onlara peygamber olarak göndermesidir:
Bakara Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Bakara Suresi 150. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...
YORUMLAR