Bakara Suresi 182. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Bakara Suresi 182. ayeti ne anlatıyor? Bakara Suresi 182. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Bakara Suresi 182. Ayetinin Arapçası:

فَمَنْ خَافَ مِنْ مُوصٍ جَنَفًا اَوْ اِثْمًا فَاَصْلَحَ بَيْنَهُمْ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ۟

Bakara Suresi 182. Ayetinin Meali (Anlamı):

Kim de vasiyet edenin haksızlığa meylinden veya günaha düşmesinden haklı bir endişe duyar da, mirasçılar arasında bir uzlaşma sağlamak üzere vasiyette değişikliğe giderse, bu takdirde ona bir günah yoktur. Doğrusu Allah, çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.

Bakara Suresi 182. Ayetinin Tefsiri:

 اَلْوَصِيَّةُ (vasiyet) kelimesi, bir kimsenin ölmesi veya bir yolla ortadan kaybolması halinde, geride kalanlardan bir şey yapmalarını istemesidir. Dinî bakımdan bu kelime kullanılış biçimine göre, “öldükten sonra malına başkasını mâlik kılmak” veya “öldükten sonra malında ve çocuklarının menfaatleri hususunda tasarruf yetkisini başkasına havale etmek” mânasına gelir. Burada birinci mânada kullanılmıştır. Yine âyetteki اَلْخَيْرُ (hayır) kelimesi, sözlükte “faydalanılan herhangi bir şey” mânasında olup âlimlerin ittifakıyla, “mal” demektir. Bunun, hangi miktarda olacağı belirtilmemekle beraber, en azından kendisinden vasiyet yapılacak bir miktarda olması gerekir.

Miras ayetleri inmeden önce nâzil olan bu ayetlerde vasiyetin kimlere ve ne şekilde yapılacağı beyân edilmektedir. Tefsirlerimizde âyetin iniş sebebiyle alakalı olarak şöyle bir durum tespiti yapılmaktadır:

Câhiliye döneminde insanlar, gösteriş yapmak, övülmek ve şeref sahibi olarak bilinmek için uzak kimselere mallarını vasiyet ederler, diğer taraftan fakir olan akrabalarını ihmâl ederlerdi. Allah Teâlâ bu âyeti indirerek, söz konusu kimseler hak­kında vasiyette bulunmayı vâcib kılmıştır. Böylece insanları daha önce alışkanlık haline getirdikleri bu durumdan menedip, akraba olmayan insanlara yapılan yardımları ana, baba ve yakın akrabaya çevirmeyi murad etmiştir. (Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, V, 52)

İçtimai şartlar, hikmet ve maslahatların gerektirdiği kadar bu âyetle amel edildikten sonra Nisâ sûresindeki ana, baba ve diğer akrabaların mirastan alacakları payları net bir şekilde belirleyen âyetlerle (bk. Nisâ 4/11-12) bu âyetin hükmü sınırlandırılmıştır. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz de:  “Allah Teâlâ, her hak sahibine hakkını vermiştir. Artık bundan sonra vâris lehine vasiyet yoktur” (Ebû Dâvûd, Vesâyâ 6; Tirmizî, Vesâyâ 5) buyurmuştur.

Vasiyet yoluyla verilen mallar, vasiyet edenin verdiklerine bir bağışıydı. Miras ayetleriyle, Allah Teâlâ her hak sahibinin hakkını belirtmiştir. Şüphesiz Allah’ın verdiği, vasiyet edenin verdiğinden daha üstündür. Durum böyle olunca, varis olabileceklere vasiyette bulunmaya gerek kalmamıştır. Fakat isteyen, farz veya vacip olmamakla beraber, vârisleri dışında kalan yakın veya uzak diğer şahıslara vasiyette bulunabilir. Bu yasaklanmış değildir.

Yapılan vasiyeti duyanlar ve görenlere büyük bir sorumluluk düşmektedir. Bu bir emanettir ve emanetin hakkının verilmesi gerekir. Vasiyeti değiştirmeye kalkışmak büyük bir günahtır. Nelerin vasiyet edildiğini bilen kişi, yazarken veya hakları paylaştırırken doğrusunu bile bile gerçeğe aykırı davranır; şâhit olan kişi de yalancı şâhitlik yapmak veya şâhitliği gizlemek sûretiyle diğerine ortaklık ederse, büyük bir günah kazanmış olurlar. Çünkü emanete hıyânet etmiş ve dinin emrine aykırı davranmışlardır. Suça ortak olan herkes, aynı zamanda günaha da ortaktır. Fakat onların hatalı davranışları sebebiyle, vasiyette bulunan kimseye bir vebâl söz konusu olamaz. Allah’ın her şeyi işittiğini ve bildiğini dikkate alarak, ilgililer bu hususta dikkatli davranmak zorundadırlar.

Ancak vasiyette bulunan kişinin de bilerek veya bilmeyerek hata yapma ihtimali vardır. Mesela meşrû ve helâl olmayan bir mal, menfaat ve fiil vasiyet etmiş olabilir. Vasiyetin dinî ve hukukî bir kısım kaidelerine uymamış, kasten veya bilmeyerek yanlışlar yapmış olabilir. Hâsılı hata ile veya bile bile haktan sapıp, adâlet ve iyilikten ayrılabilir. Bundan haberdar olan herhangi bir kimse mesela veli, vâli, müftü, kadı veya vâris, samimi olarak bir haksızlık ve kötülüğün vuku bulmasından korkar da, vasiyetle alakası olan kimselerin aralarını düzeltir, haksızlığın giderilip adâletin gerçekleşmesini sağlarsa, böyle bir değiştirmede, onun üzerine günah yoktur. Hatta böyle bir davranış, sakıncalı olmak bir yana, müminlerin önde gelen vazifelerinden biridir.

Allah Teâlâ’nın bildirdiği her türlü emir ve yasaklara güzelce riayet edebilmek, ancak iyi bir takvâ eğitimi, kalp tasfiyesi ve nefis terbiyesine bağlıdır. Bu terbiye ise sabır, nefsin arzularını bertaraf etmek, etkili bir ibâdet, bedenî ve ruhî bir riyâzatla gerçekleşebilir. Bunu sağlayacak amellerin başında da oruç geldiğinden devam eden ayetlerde şöyle buyrulur:

Bakara Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Bakara Suresi 182. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.