Bakara Suresinin 195. Ayeti Ne Anlatıyor?

Bakara suresinin 195. ayetinde ne anlatılmak isteniyor? Allah yolunda infak edilmesini emreden Bakara suresinin 195. ayetinin meali ve tefsiri...

Ayet-i kerimede buyrulur:

وَاَنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلَا تُلْقُوا بِاَيْد۪يكُمْ اِلَى التَّهْلُكَةِۚۛ وَاَحْسِنُواۚۛ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ

“Allah yolunda harcama yapın; kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin, kuşkusuz Allah iyilik edenleri sever.” (Bakara, 2/195)

ALLAH YOLUNDA İNFAK

Bilgi

İnfak etmek, büyük sevap kazandıran işlerdendir. Özellikle ülke savunması için Allah yolunda yapılan harcamalar hem harcama yapanın dinî hayatını hem de ülkeyi ve toplumu tehlikelerden korur. Hz. Peygamber (s.a.s), sadece iki kişiye gıpta edileceğini haber vermişlerdir. Bunlardan birincisi Yüce Allah’ın verdiği malı hak yolunda harcayan kişi, ikincisi ise Allah’ın kendisine verdiği ilim ve hikmet ile yerli yerince hükmeden ve onu başkalarına öğreten kişi. (Buhârî, “İlim”, 15)

Mesaj

İnsan, sahip olduğu maddî imkânları Allah yolunda harcarsa Allah harcadığının yerine ona başkasını verir. (bk. Sebe’ 34/39)

Kelime Dağarcığı

İnfak: Allah’ın hoşnutluğunu kazanma niyetiyle harcamada bulunmak.

İhsan: İyilik ve lütufta bulunmak, bir işi en güzel şekilde yapmak, ihlas.

Kaynak: Diyanet, Kur'an-ı Kerim'den Serlevha Ayetler

TEFSİR

  1. Mallarınızı Allah yolunda harcayın ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. Bir de iyilik edin ve yaptığınızı güzel yapın. Doğrusu Allah iyilik eden ve işini güzel yapanları sever.

 “Allah yolunda harcamak“, sözün gelişinden anlaşılacağı üzere öncelikle Allah yolunda kâfirlerle savaşmak ve cihad etmek üzere harcamada bulunmaktır. (Taberî, Câmi‘u’l-beyân, II, 273) Bununla birlikte Cenâb-ı Hakk’ın rızâsını kazanmak maksadıyla Allah’ın dinini tebliğ ve neşretmek, yüceltmek; O’nun istediği hayat nizamını tesis etmek ve devam ettirmek; câmi, okul, hastane, köprü, çeşme, huzur evleri gibi ictimaî hizmet ve hayır müesseselerini kurmak için malî fedakârlıkta bulunmak da âyetin şumûlüne girer. Bu harcamalar, müslümanların dinî ve manevî hayatlarını canlı tutma açısından olduğu kadar, toplumun emniyetinin sağlanması ve geliştirilmesi açısından da pek büyük bir öneme sahiptir. Dolayısıyla müslümanların bu fedakârlıktan uzak kalmaları, kendi elleriyle kendilerini tehlikeye atmaları mânasına gelmektedir. Eğer cimrilik yapar ve Allah yolunda harcamada bulunmazlarsa dünyada mağlup, makhur ve mahkum[1] olurlar; âhirette de çetin bir hesap ve büyük bir azaba uğrarlar.

Âyet-i kerîmenin iniş sebeplerinden biri şöyledir:

Emevîler devrinde, Hâlid b. Velid’in oğlu Abdurrahman’ın komutasındaki İslâm ordusu, Allah Resûlü’nün İstanbul’un fethiyle ilgili müjde ve iltifâtına nâil olmak ümîdiyle yola çıkmıştı. Ordunun içinde İstanbulumuzun övünç kaynağı Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.) da bulunmaktaydı. Rumlar arkalarını şehrin surlarına vermiş savaşırlarken, Ensâr’dan bir zât, atını Bizanslıların ortasına kadar sürdü. Bunu gören mü’minler; “Kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın!” (Bakara 2/195) âyetini hatırlayarak:

“–Lâ ilâhe illâllah! Şuna bakın! Kendini göz göre göre tehlikeye atıyor!” dediler. Bunun üzerine Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretleri şöyle dedi:

“–Ey mü’minler! Bu âyet, biz Ensâr hakkında indi. Allah, Peygamberi’ne yardım edip dînini gâlip kıldığında biz, «Artık mallarımızın başında durup onların ıslâhı ile meşgul olalım» demiştik. Bunun üzerine Allah Teâlâ bu âyeti vahyetti. Bu âyet-i kerîmedeki «kendi eliyle kendini tehlikeye atmak»tan maksat, bağ ve bahçe gibi dünya malıyla uğraşmaya dalıp, cihâdı terk ve ihmâl etmemizdir.” Bu sebeple Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.), seksen yaşının üzerinde olmasına rağmen cihâdı terk etmedi. Şehîd olup İstanbul’a defnedilinceye kadar Allah yolunda savaşmaya devam etti. (bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 22/2512; Tirmizî, Tefsir 2/2972)

Ayetteki “Kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın” (Bakara 2/195) ibaresine, “infak ve cihadı terk”ten başka olarak şu mânalar da verilmiştir: Birincisi; gerekli mal, kuvvet ve silahı tedârik etmeksizin Allah yolunda savaşa çıkarak kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. İkincisi; günah işleyip Allah’ın rahmetinden ümit kesmek suretiyle kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Bilakis Allah’ın rahmetini umun ve hayırlı ameller yapın. (Taberî, Câmi‘u’l-beyân, II, 276-277)

Âyet-i kerîme son olarak verdiği, “Bir de iyilik edin ve yaptığınızı güzel yapın. Doğrusu Allah iyilik eden ve işini güzel yapanları sever” (Bakara 2/195) mesajıyla, müslümanlara dâima iyilik yapmalarını, her hususta ihsan seviyesinde davranmalarını ve yaptıkları işleri en güzel şekilde yapmalarını emir buyurmaktadır. Buna göre müminler, Allah yolunda cihadın, savaşın ve infakın en güzelini yapmalı, başka çıkar yol yoksa kötülüğe misliyle mukâbele etmeli, mümkün oldukça kötülükleri de en güzel şekilde savmalıdırlar. Zira Allah’ın sevgisine ulaşmanın en mühim vesilelerinden biri budur.

Savaş, Allah’ın dinini hârici tehlikelerden koruyarak ayakta tutmanın ve İslâm toplumunu güçlendirerek geliştirmenin önemli bir kaidesi olduğu gibi, hac ve umre de aynı şekilde bütün dünya müslümanları arasındaki iman kardeşliğini, ictimâî, iktisâdî, ilmî ve siyâsî bağları kuvvetlendiren, inananları uhrevî bir tefekkür ikliminde dolaştıran ve hâdiselerin gidişâtına yön vermelerine vesile olan mühim dinî emirlerdendir.

Dipnot:

[1] Mağlup: Savaşta yenilmiş, yenilgiye uğramış. Makhûr: Düşmanların baskın, işkence ve zulmüne uğramış. Mahkûm: Allah ve peygamber düşmanlarının hâkimiyetine boyun eğmiş.

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri, kuranvemeali.com

İslam ve İhsan

İNFAK NEDİR?

İnfak Nedir?

ALLAH YOLUNDA İNFAK ETMENİN ÖNEMİ

Allah Yolunda İnfak Etmenin Önemi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.