Balın Öşrü (Zekatı) Var Mıdır?

Balın öşrü (zekatı) var mıdır? Bala ne zaman ve hangi durumda zekat düşer? Alimler bu husus için neler söylüyor? Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Hamdi Yıldırım cevaplıyor.

Balın öşrü olup olmadığı konusu, alimlerimiz arasında tartışılmıştır. Hazreti Peygamber Aleyhissalatu Vesselam Efendimiz zamanında balın öşrü ile ilgili net bir rivayet bulunmamakla birlikte, alimlerimizin çoğu, bal belirli bir miktara ulaştığında bunun da öşre tabi olması gerektiği noktasında ittifak etmişlerdir. Ancak, bu miktarın asgari bir seviyesi var mıdır, yok mudur konusu tartışma konusu olmuştur.

Bazı alimlerimiz şöyle demiştir: “Eğer balın miktarı, öşür aldığımız diğer ürünlerin asgarî kıymetine ulaşıyorsa, o baldan da zekât vermek gerekir.” Peki, bu nasıl olacak? Burada, mesela arpanın asgarî miktarı olan 5 vesak (yaklaşık 650 kilo) örnek alınmıştır. Eğer arpanın kilosunun 10 lira olduğunu varsayarsak, toplamda 6.750 liralık bir kıymete ulaştığında balın da zekâtının verilmesi gerektiği söylenmiştir.

Zekât oranına gelince; alimlerimiz şunu ifade etmişlerdir: Eğer bal zahmetsiz bir şekilde elde ediliyorsa onda bir (%10) oranında zekât verilmelidir. Ancak masrafı ve zahmeti fazla ise, bu oran %5 olarak uygulanabilir. Eğer bal ticari bir meta olarak kullanılıyorsa, bu durumda ticaret mallarına eklenir ve öşrü verdikten sonra ayrıca ticaret malı olarak da zekâtı verilmelidir. Ancak bal, sadece kişisel kullanım için; aile, akrabalar veya saklama amacıyla üretiliyorsa, o zaman bu hüküm geçerli olmayabilir.

Ebu Yusuf Hazretleri ise balın ölçülme usulüne dikkat çekmiş ve şöyle demiştir: “Bal, neyle ölçülüyor? Eğer kovan hesabıyla satılıyorsa, 5 kovan neye tekabül ediyorsa, o miktara ulaştığında zekât gerekir.” Burada “5 vesak” hadisi, hububat için kullanılan bir ölçü birimidir. Bizim günlük dilimizde belki “şinik” dediğimiz kavram buna yakın bir karşılık gelebilir. Ancak bal özelinde, hangi ölçü kullanılıyorsa bu esas alınmalıdır.

Sonuç olarak, bal üreten kişi eğer tam anlamıyla bir balcılık yapıyor, bu işi geçim kaynağı olarak icra ediyorsa, topladığı balın zekâtını da vermelidir. Zahmetsiz elde edilen balın onda biri, zahmetli bir üretim söz konusuysa yirmide biri fakir fukaraya dağıtılmalıdır. Bu, hem bir ibadet hem de toplumsal dayanışmanın güzel bir örneğidir.

İslam ve İhsan

BALIN ZEKÂTI NASIL HESAPLANIR?

Balın Zekâtı Nasıl Hesaplanır?

BALIN ZEKATI VAR MIDIR VE NASIL HESAPLANIR?

Balın Zekatı Var Mıdır ve Nasıl Hesaplanır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.