Balkanlardaki Yüzlerce Cami Siyasi Nedenlerle Yıkıldı Ya Da Kiliseye Çevrildi

"Camilerin sözde restorasyon yapılma bahanesiyle kendi kendine yıkılmasını bekliyorlar. Bunlar tamamen siyasi işler. Balkanlarda özellikle de Yunanistan'da Müslüman nefreti camilerin dönüştürülmesi üzerinden gösteriliyor"

Osmanlı Devleti'nin hakim olduğu topraklarda Türk eserlerinin izlerini süren Yüksek Mimar Mehmet Emin Yılmaz, Balkanlardaki camilerin Müslüman ve Türk kimliğini silmek için siyasi nedenlerle yıkıldığını ya da kiliseye çevrildiğini söyledi.

Kiliseye çevrilen camilerle ilgili AA muhabirine değerlendirmelerde bulunan Yüksek Mimar Mehmet Emin Yılmaz, Balkanlarda ve özellikle Yunanistan'da birçok caminin tahrip edildiğini ya da başka yapılara dönüştürüldüğünü belirtti.

Yılmaz, "Bu camilerin mimarisi tamamen değiştirilmiş. Ben eserlerimde bunları bulup belgeledim. Osmanlı coğrafyasında benim tespit ettiğim 451 yapı var." dedi.

Osmanlı'dan kalan cami ve türbelerin özellikle Balkanlarda çok büyük yıkıma uğradığına dikkati çeken Yılmaz, Balkanların dışında Ukrayna, Gürcistan ve Ermenistan'da 30 civarında yapının kiliseye dönüştürüldüğünü dile getirdi.

Camilerin siyasi nedenlerle kiliseye çevrildiğini ifade eden Yılmaz, "Sistematik olarak camileri kiliseye çeviriyorlar. Bunları tamamen siyasi nedenlerle yapıyorlar. Yapıların bazıları hala kilise olarak kullanılıyor bazılarını da tamamen yıkmışlar. Bazı yapılar Osmanlı'dan sonra 80 yıl kilise yapılmış ardından tekrar türbeye tekrar dönüştürülmüş ya da tamamen yıkılmış. Böyle farklı işlevlere dönüştürülen yapılar da var." diye konuştu.

Yılmaz, Yunanistan'da 1923'teki mübadele ve katliamlarla Müslüman nüfusun ülkeden zorla tecrit edildiğine dikkati çekerek, Balkanlarda boşaltılan Müslüman nüfusun yaşadığı yerlerdeki camilerin yıkıldığını ya da amacı dışında yapılara dönüştürüldüğünü ifade etti.

"Sözde restorasyon yapıyorlar"

Kilise yapılmayan camilerin de işlevsiz hale getirilmeye çalışıldığına işaret eden Yılmaz, "Camilerin sözde restorasyon yapılma bahanesiyle kendi kendine yıkılmasını bekliyorlar. Bunlar tamamen siyasi işler. Balkanlarda özellikle de Yunanistan'da Müslüman nefreti camilerin dönüştürülmesi üzerinden devam ediyor." diye konuştu.

Yılmaz, Balkan ülkelerinin kendi kültürlerini yerleştirmek için de camileri yıktığını ya da mimarisini değiştirdiğini kaydederek, şöyle devam etti:

"Camiyi de şehir siluetini de gösteren bizim minarelerimiz. Mesela Sofya'da bir gecede dinamitle onlarca minare yok ediliyor. Bu tamamen bilinçli. Kendilerine özgü medeniyetlerini kurmak için Türk görünümünü, Osmanlı izini yok etmek amacıyla hedeflerine ulaşmak için ilk yaptıkları şey minareleri yok etmek ya da kubbelerin görünürlüğünü ortadan kaldırmak. Bakıyorsunuz pencereler kapatılıyor veya pencerelerin kemer formları, kubbenin kasnağı değiştiriliyor. Üstüne başka bir malzeme kaplanıyor. Böylelikle yapının sadece işlevi değil kimliği de değiştirilmiş oluyor. Bunu Avusturyalılar da Bulgarlar da Yunanlar da yapmış."

Balkan ülkelerinin bölgedeki Türk ve Müslüman kimliğini tamamen yok etmek için bu dönüşüm ve yıkımı yaptığının altını çizen Yılmaz, kiliseye çevrilen camilerin mimarilerinin dönüştürülmesinin bile bazı ülkelere yetmediğini, bu yapıların mimarisiyle oynayarak tamamen görüntüsünün değiştirildiğini anlattı.

Yılmaz Avrupa devletlerinin bu yıkıma ses çıkarmadıklarını belirterek, "Kanunen o ülkedeki cami, türbe, çeşme ya da diğer eserlerin önce kültür varlığı olarak tescillinin yapılması lazım. Bu camilerde tescil olmadığı için korunmaya alınmamış. Normal şartlarda bunlar oluyor ama işin içine siyaset girince hiçbir şey olması gerektiği gibi olmuyor." ifadesini kullandı.

"Yunanistan, Türk ve Müslüman kimliğini silmek istiyor"

İskeçe Seçilmiş Müftüsü Mustafa Trampa da bu hafta AA'ya yaptığı değerlendirmede, Osmanlı döneminde inşa edilen yapılara ilişkin "Osmanlı, şehirlerin ruhuna hitap eden eserler inşa etmişti. Cami, medrese, çeşme, kervansaray gibi yapılar yalnızca birer bina değildi. Aynı zamanda o şehrin sosyal ve manevi yapısını güçlendiren simgelerdi." ifadesini kullanmıştı.

Bu eserlerin Osmanlı'nın şehirleşme felsefesiyle şehrin siluetini oluşturduğunu belirten Trampa, bu yapıların Osmanlı sonrası dönemde amacına uygun kullanılmadığını ve Yunan hükümetinin zamanla bunları yıktığını veya farklı amaçlarla kullandığını söylemişti.

Trampa, Yunan yönetiminin bu tür değişiklikleri yaparak Osmanlı dönemini ve Türk izlerini unutturmayı hedeflediğini dile getirmişti.

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.