Barışı Olmayan Savaş

İbadet Hayatımız

Cehennemʼin, nefsin hoşlandığı şehevî arzularla çevrili olması, ilâhî azaptan kurtulmak için nefsi tezkiye etmenin zarûretini ifâde etmektedir.

Cenâb-ı Hak, bu hususta bizlere misal olması için, Kurʼân-ı Kerîmʼde Yusuf -aleyhisselam-ʼın Züleyhâ ile olan imtihanını haber vermektedir:

Nefs-i emmâreyi temsil eden Züleyha, gönlünü kaptırdığı Yusuf -aleyhisselam-ʼa nefsânî arzuları cezbedecek bütün şartları âdeta bir tuzak gibi kurup hazırladı. Züleyhâ, ham nefislerin en çok zebûnu olduğu “servet, şehvet ve şöhret”in zirvesindeydi. Ayrıca günahlar, gizli-saklı ortamlarda daha kolay işlendiğinden, Züleyha da Yûsuf -aleyhisselβm-ʼı önce odasına çağırdı, kapıyı kilitledi, sonra da “هَيْتَ لَكَ : gelsene bana, alsana beni”[1] dedi.

NEFSİN ŞERRİNDEN ALLAH'A SIĞINMAK

Bu imtihanda Hazret-i Yusuf -aleyhisselam-ʼı kurtaran; “ مَعَاذَ اللّٰهِ : (Hâşâ! Bundan) Allâhʼa sığınırım!”[2] demesi oldu. Zira nice güçlü irâdelerin eridiği öyle zor bir anda nefsin şerrinden Allâhʼa sığınabilmek, ancak nefs tezkiyesi ve kalp tasfiyesi neticesinde ulaşılan yüksek bir îman ufkudur. Hazret-i Yûsufʼun sergilediği bu ihlâs ve takvâ hâli üzerine, Cenâb-ı Hakkʼın yardımı yetişti. Nitekim Rabbimiz bunu şöyle haber veriyor:

“Andolsun ki, kadın ona meyletti. Eğer Rabbinin bürhânını (işaret, îkaz ve yardımını) görmeseydi, o da kadına meyletmişti. İşte böylece Biz, kötülük ve fuhşu ondan uzaklaştırmak için (delilimizi gösterdik). Şüphesiz o, ihlâslı kullarımızdandı.” (Yûsuf, 24)

"BEN ALLAH'TAN KORKARIM"

Nitekim Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de bir hadîs-i şerîflerinde, hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyâmetin o çetin gününde, Cenâb-ı Hakkʼın yedi sınıf insanı Arş-ı Âlâʼnın gölgesinde barındıracağını bildirdikten sonra, bu sınıflardan birinin de;

“Güzel ve mevkî sahibi bir kadının beraber olma isteğini, «‒Ben Allahʼtan korkarım.» diyerek reddeden genç…” olduğunu ifâde buyurmuşlardır. (Buhârî, Ezân, 36)

Velhâsıl; dışı meşakkatlerle çevrili, içi muhteşem güzelliklerle dolu Cennetʼe dâvet edilebilmek için, nefsin süflî arzularını bertaraf etmeye mecburuz. Zira o letâfet diyârına, nefsânî arzuların kesâfetiyle girilemez.

Yine, dışı şehevî arzularla çevrili, içiyse can yakıcı azaplarla dolu olan Cehennemʼe düşmemek için de, nefsimizin bitmek bilmeyen ihtiraslarına karşı, son nefese kadar sulhü olmayan bir cenk hâlinde bulunmak durumundayız.

[1] Bkz. Yûsuf, 23.

[2] Bkz. Yûsuf, 23.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Bâyezîd-i Bistâmî, Erkam Yayınları