Barışmanın Sevabı
Sadiyye Havaşi’sinde şöyle demiştir: Cezada hiç fazlalık olmaksızın mukabele etmek vâciptir ve bu iş cidden zordur, öyleyse evlâ olan affetmek, şâyet mümkünse barışmaktır. Tabiî ki barış için bu kişi zulüm ve haksızlıkta ısrarcı olmamalıdır.
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah’a âiddir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.” (Şûrâ, 40)
Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular:
“Allah affeden kulun izzet ve şerefini artırır.” (Münâvî, III, 283)
Anlatıldığına göre münâfıklardan biri Peygamberimiz’in (s.a.v.) yanında Ebûbekir Sıddîk’a sövüp sayıyordu. Ebûbekir Sıddîk buna cevap vermiyordu. Peygamberimiz (s.a.v.) de susuyor ve tebessüm ediyordu.
Bir zaman sonra Ebûbekir dayanamayıp misliyle mukabele ederek bu münâfığa cevap verdi. Bu sefer Peygamberimiz (s.a.v.) o meclisten kalkıp gitti.
Ebûbekir (r.a.): “Ey Allah’ın Rasûlü! O münâfık bana sövüyordu. Siz de orada oturuyordunuz. Ben cevap verince kalktınız. Neden böyle yaptınız?” diye sordu.
Peygamberimiz (sav) şöyle buyurdu: “Sen susarken bir melek senin adına ona cevap veriyordu. Ne zaman ki sen ona cevap verdin bu sefer melek gitti, hemen şeytan geldi. Ben ise şeytanın bulunduğu mecliste durmam dedi.” İşte o zaman “Kim bağışlar, barışı sağlarsa onun mükâfâtı Allah’a âiddir.” âyeti nazil oldu.
Kaynak: İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu’l-Beyân Tefsiri, 18. Cilt, Erkam Yayınları