Başımıza Gelen Musibet ve Belaların Sebebi
Başımıza gelen bela ve musibetlerin sebebi nedir? Hangi hatalarımızdan dolayı başımıza bela ve musibetler geliyor? Dr. Murat Kaya cevaplıyor...
Toplumları ahlâken yıpratan manevi hastalıklar nelerdir? Bugün başımıza gelen musibetlerin sebebi ve zamanımızın getirdiği dokuz felâket…
Zamanımızda şeytanî vesveselerle zuhur eden ve çoğalan büyük felâketler vardır.
- Birincisi, iffet husûsundaki lâkaytlıklar. İhtilâtlar, zinâya götüren çirkin ahval… Ailelerin perişan olması, boşanmaların artması…
Tesettürden tavizler verilmesi. Maalesef bazı kapalı hanımların dahî vücut hatlarını belirten kıyâfetler giymesi.
Hâlbuki İslâmî tesettürde cilbab vardır. Bu, vücudu belli etmeyen bol elbisedir. Çarşaf da olabilir bol manto da. Mühim olan tesettür ölçüleridir, yani vücudu ilâhî çerçeveye göre örtmektir.
Dar ve yapışık elbise giyenleri Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; «كَاسِيَاتٌ عَارِيَاتٌ: Giyinik çıplaklar» diye vasfetmiş ve bunun bir kıyâmet alâmeti olduğunu bildirmiştir. (Bkz. Müslim, Cennet, 52)
- İkincisi; kadın-erkek karmaşıklığı, hem de uniseks denilen tarzda giyim kuşamda, tıraş ve benzeri ahvalde kadın ve erkeğin birbirine benzemeye zorlanması…
Hâlbuki Peygamberimiz; «kadına benzemeye çalışan erkeğin ve erkeğe benzemeye çalışan kadının, Allâh’ın lânetine dûçâr olacağını, yani rahmetinden uzak kalacağını» bildirmiştir. (Buhârî, Libâs, 61)
- Üçüncüsü, batıdan esen rezil rüzgârlarla eşcinselliğin terviç edilmesi. Normal gösterilmesi, yeni nesillere empoze edilmesi.
Bu şenaat ise Lût Kavmi’ni yerle bir eden bir belâdır.
- Dördüncüsü; kılık kıyâfette, saç ve eşkâlde, daha birçok sahada insanlarımızın gayr-i müslimlerden ayırt edilemez şekillere girmesi.
Hâlbuki Peygamberimiz buyurur:
مَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ
“Herhangi bir topluluğa benzemeye çalışan, onlardandır.” (Ebû Dâvûd, Libâs, 4/4031)
- Beşincisi, israf ve marka hastalığı. Şöhret budalalığı hâlinde eşya ile gururlanma iptilâsı. Aynı eşyanın sırf markası yüzünden çok pahalı şekilde satın alınması ve bununla güç gösterisi yapılması. İsraf çılgınlığı.
Üstelik o markaların; ekseriyetle İslâm düşmanı birtakım siyonist global sermayeden olması cihetiyle, gafil müslümanların parasıyla, zâlimlerin desteklenmesi…
Âyet-i kerîmede buyurulur:
“Saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir!..” (el-İsrâ, 27)
- Altıncısı, yine iffeti zedeleyen ihtilât mekânları… Kafeler, kitap kafeler, mâlâyânîye zemin olan mekânlar, sigara ve nargile dumanına boğulmuş birtakım kasvetli yerler… Böyle mekânlarda karışık hâlde oturan güya örtülü kızlar, güya dindar delikanlılar…
Hazret-i Mevlânâ’nın ifadesiyle, sözün maskarası olunan yerler…
- Yedincisi, fâiz… Fâizin girmediği yer kalmadı. Türlü te’villerle birçok insanın, kazancına fâiz karıştırması. Hâlbuki fâiz Allâh’ın savaş açtığı bir fâcia…
- Sekizincisi; internetin ve televizyonun bazı rezil, çirkin, gayr-i İslâmî ve âhireti unutturan programları… Bunlarla dolu cep telefonlarının insanları robot hâline getirmesi…
- Dokuzuncusu; bütün bu ve benzeri gaflet ve günahlara rağmen, emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l-münkerin âdetâ terk edilmiş olması…
Cenâb-ı Hak, A‘râf Sûresi’nde Ashâb-ı Sebt’in, yani cumartesi günü avlanma yasağına uymayan topluluğun uğradığı âkıbeti anlatır. O kavim üç gruba ayrılmıştı:
- Yasağı çiğneyen fâsıklar,
- Fâsıkları îkaz eden mü’minler,
- Fâsıkları îkaz etmeyen, nehy-i ani’l-münker vazifesini terk edenler.
Kahr-ı ilâhî geldiğinde, sadece fâsıkları değil, onları uyarmayanları da helâk etmiştir. (bkz. el-A‘râf, 163-166)
Dolayısıyla;
Bunlar asla küçük, basit ve ehemmiyetsiz görülmemelidir.
Zira âyette, cehennem ehlinin, hüsrana düşmelerinin sebebi sorulduğunda;
“(Bâtıla / dünyaya) dalanlarla beraber dalıyorduk.” (el-Müddessir, 45) diyecekleri beyan buyurulur.
Bu basit görülen gafletler, aslında öyle ağır haramlardır ki, bunlar nice kavimlerin helâk sebebi olmuştur. Bütün bunlar Allâh’ın yardımını kesen hâdiselerdir.
Cenâb-ı Hakk’ın yardımı, O’na kulluğumuz nisbetinde gelir. Her Fâtiha’da okuyoruz:
اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَ اِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُ
“Ancak Sana kulluk eder ve ancak Sen’den yardım dileriz.” (el-Fâtiha, 5)
Âyetteki fiil kalıplarının cemî (çoğul) gelmesi de, bu yardımın içtimâî buudunu gösterir. Hem kendimizi ıslah ve ihyâ edeceğiz, hem de toplumun ıslah ve ihyâsı için gayret edeceğiz ki, iki cihanda ilâhî yardıma nâil olabilelim.
Osmanlı’da da Edebâlî silsilesi devam ettikçe bereket ve zafer devam etti. Lâle Devri’nde mâneviyat gevşeyince her şey tersine döndü. Zaferlerin yerini hezimetler aldı.
Bugün ekonomik sıkıntılar yaşanmakta. Bunlara elbette türlü siyâsî ve iktisâdî sebepler sıralanabilir. Lâkin mânevî sebepleri de düşünmek îcâb eder. Mâzîde her biri bir kavmin tarihten silinmesine sebebiyet veren helâk sebeplerinin hepsi, bugün toplumumuzda yaşanıyor. Bizler Allâh’ın rahmetine nâil olabilmemiz için, hem kendimizi ihyâ hem de toplumumuzu ıslah etmeye gayret etmek mecburiyetindeyiz.
Yâ Rabbî!.. Bizi ezelî düşmanımız olan şeytandan muhafaza eyle!.. O kovulmuş şeytandan, Sana sığınırız yâ Rabbî, bizleri onun vesveselerinden, iğvâ ve yalanlarından koru!.. Âmîn!..
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2018 Ay: Ekim, Sayı: 164