Baştanbaşa İyilik ve Güzellik
Kabeyi ziyaret etmenin, Hz. İbrahim'i, Hz. İsmail'in diyarlarını dolaşmak, Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in doğup büyüdüğü, İslâm’ı teblîğ ettiği toprakları görmenin güzelliği ve feyzi...
Madden ve mânen o mübârek topraklara koşuş, kumlu çölleri görmek için değildir. Oralara yöneliş, İbrâhim -aleyhisselâm-’ın makâmını, İsmâil -aleyhisselâm- ve evlâdının vatanını ziyâret içindir.
Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in doğup büyüdüğü, İslâm’ı teblîğ ettiği toprakları görmek, O yüce Varlık Nûru’nun teneffüs ettiği havayı ciğerlerimize ve gönüllerimize doldurmak gâyesiyledir.
Bir Hakk dostu şâir ne güzel söyler:
“Baştan aşağıya nereye göz gezdirsem, sayısız mûcize, kalbin eteğine yapışıp: «İşte yer burası!» der.”
Bu ifadeler, şâirin kuru bir hissiyatı değil, ilâhî bir hakîkattir. Cenâb-ı Hakk buyurur:
“Onda nice apaçık işaretler vardır...” (Âl-i İmrân, 98)
Dolayısıyla o kudsî mekânlarda gözlerindeki perdeleri çekerek gönül gözleriyle etrafa bakanların îmân deryâları cûşa gelir, aşk ve muhabbet-i ilâhî gönül damarlarında harekete geçer. Nereye nazar etseler, oradan yüce bir vecd ve istiğrâk kendilerini kaplar; böylece gözleri yaşarır, dilleri dâimâ tesbih ve tehlîl ile meşgul olur. O mübârek beldedeki bütün vakitlerini üstün bir edeb ve hürmet hâli içinde geçirir. Bu da, âyette buyurulan:
“Her kim Allâh’ın nişânelerine hürmet gösterirse, (bilsin ki) hiç şüphesiz bu, kalblerin takvâsındandır.” (el-Hac, 32) sırrından alınan yüce bir ilâhî nasîbdir.
Bu bakımdan hac, sırf maddî bir ibâdet değildir. O, maddî tarafı kadar mânevî tarafı da son derece mühim olan bir ibâdettir.
Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- tarafından «hacc-ı mebrûr» yâni baştan başa iyilik ve güzellikten ibâret bir haccın dile getirilmesi bunu ifade eder. Bu yönüyle hac, tevbe, inâbe, duâ ve istiğfâr ile gönüllerin rahmet, bereket ve fazîletlere nâil olmasıdır. Hayatın sâlih amellerle mâmûr edilmesidir. Hacdan sonra da bu hâlin devamı için Cenâb-ı Hakk’a söz verilmesidir.
Kaynak: İslam İman İbadet, Osman Nuri Topbaş
YORUMLAR