Batı Şeria'da Zorla Yerlerinden Edilen Filistinliler Ramazanı Evlerinden Uzakta Geçiriyor

İşgalcilerin işgal altındaki Batı Şeria'da özellikle kuzey bölgelerine düzenlediği saldırılar nedeniyle zorla yerlerinden edilen Filistinliler, ramazan ayını evlerinden, yakınlarından ve sevdiklerinden uzakta geçiriyor.

İşgalcilerin Gazze'de varılan ateşkesin yürürlüğe girmesinden hemen iki gün sonra 21 Ocak'ta Batı Şeria'nın kuzeyinde başlattığı saldırlar, Cenin ve Tulkerim kentleriyle buralardaki mülteci kamplarında yoğunlaştı.

Her geçen gün farklı şekillerde artarak düzenlenen saldırılar sırasında çok sayıda Filistinli zorunlu göçe maruz kaldı.

BM Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansının (UNRWA) verilerine göre, işgalcilerin Batı Şeria'daki saldırıları yaklaşık 40 bin Filistinlinin zorla yerinden edilmesine yol açtı.

Tulkerim kentinde bulunan Tulkerim ve Nur Şems mülteci kamplarındaki evlerinden çıkarılan Filistinliler, bu yıl ramazan ayını ertesi gün başlarına ne geleceğini bilememenin verdiği kaygıyla çok ağır fiziki ve psikolojik koşullar altında geçiriyor.

Tulkerim'deki barınma merkezlerine ya da yakınlardaki beldelere sığınan Filistinli ailelerden bazılarının evleri işgalciler tarafından yakılıp yıkılırken bazıları da evlerinin akıbetini bilmiyor.

"Geçirdiğimiz en zor ramazan ayı"

Tulkerim Mülteci Kampı'ndan yakınlardaki Zennabe beldesinde yer alan sığınma merkezine geçen Filistinli Talib Ebu Selim (67) AA muhabirine yaptığı açıklamada, "Bu yıl geçirdiğimiz en zor ramazan ayı." dedi.

Ebu Selim, "Mülteci kampından ayrılmak zorunda kaldığımdan bu yana 30 gündür bir barınma merkezinde yaşıyorum. işgalci askerleri evden ayrılırken yanıma hiçbir eşya almama izin vermedi, evi yıktı. Evimin yanındaki onlarca ev de sanki daha önce var olmamış gibi yıkıldı." diye konuştu.

"Evimde geçirdiğim ramazan ayı aileyle bir araya gelmek, sıcacık bir kucaklaşma demekti." diyen Ebu Selim, "Bugün her şeyi özler hale geldik; hep birlikte akşamlar geçirdiğimiz, hayatı hissettiğimiz bir atmosferde yaşıyorduk." dedi.

Ebu Selim, ramazan ayında yakınları ve akrabalarıyla bir araya gelmeyi özlediğini; şimdi herkesin bir göç merkezinde; kardeşinden, amcasından, teyzesinden uzakta olduğunu aktardı.

Filistinliler eski ramazan sofralarını özlüyor

Nur Şems Mülteci Kampı'ndaki evinden çıkarılan Hazim Mesruci, dört çocuğu ve eşiyle birlikte evsiz kaldıklarını ve günlük yemekleri için dahi yardım beklediklerini söyledi.

Mesruci, "Durum çok zor. Bizim evlerimiz ve işlerimiz vardı. Geçimimizi kendi emeğimizle sağlıyorduk ama bugün evsiz kaldık, hiçbir şeyimiz yok. işgalciler evimi yıktı ve beni oradan çıkardı." dedi.

Sahip olduğu her şeyi sattığını, elinde avucunda bir şey kalmadığını söyleyen Mesruci, "Bugün iki yaşındaki kızımın en basit ihtiyaçlarını bile karşılayamıyorum. Gün sonunda bir hayırseverin gelip bize yemek getirmesini bekliyorum." ifadelerini kullandı.

Mesruci, "Artık zillet ve ölüm noktasına geldik. Her yıl ramazan sofrasında kardeşlerimle bir araya gelirdik ama bugün o güzel anıları özlemekle yetiniyoruz." diye konuştu.

"Ramazanın ilk günü gözyaşlarıma engel olamadım"

Nur Şems Mülteci Kampı'ndan göç etmek zorunda kalan Nur Şems Engellileri Rehabilitasyon Derneği Başkanı ve aktivist Nihaye el-Cundi, şunları kaydetti:

"Hayatımın en zor anını ramazanın ilk günü iftar saatinde yaşadım. O an gözyaşlarıma engel olamadım. Eşim ve kızım da benimle birlikte ağladı."

Kampa yakın bir dairede yaşadığını belirten Cundi, "Bu hissin, tüm mültecilerin ve evlerinden koparılan her kadının yaşadığı bir duygu olduğuna eminim. Önümüzde en lezzetli yemekler olsa bile, evimizden uzakta olduğumuz için içimiz hüzün ve acıyla dolu. Evimiz, eşyalarımız, alışkanlıklarımız ve özel hayatımız elimizden alındı." diye konuştu.

Cundi, "Bu zulmü, bu acıyı bize yaşatanları asla affedemem. Hele ki ramazanın ilk günü evleri yıkılan, yakılan insanları düşündükçe bu öfkem daha da artıyor." dedi.

Bu yılki ramazanın önceki yıllardan tamamen farklı olduğunu vurgulayan Cundi, "Ramazan ayının tüm insani ve sosyal değerleri, huzur ve ibadet dolu anları, zorla yerimizden edilmemiz yüzünden kayboldu." ifadesini kullandı.

Kaynak: Diyanet Haber

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.