Batılı Düşünürlerin Osmanlı İtirafları
Taassup bilmeyen insaniyetperver atalarımızın ırk ve mezhep farklarına bakmayarak bütün insanlar için tesis ettikleri hayır ve hasenât müesseseleri, Hristiyan-Garb’ın yalnız tarafsız müelliflerini değil, muhtelif sebeplerle Türkler’e menfî bir şartlanma ile bakan seyyahlarını ve araştırmacılarını bile asırlar boyunca hayretler içinde bırakmıştır.
İsmail Hâmi Danişmend “Eski Türk Seciye ve Ahlâkı” adlı eserinde konuyla ilgili sayısız örneklere yer vermiştir. Bunlardan bir kısmı şu şekildedir:
DU LOİR'İN SEYAHATNAMESİNDE TÜKLERE ÖVGÜ
“Türk örf ve adetlerinin son husûsiyetlerini de size şöylece hülâsa edeyim: Onların hayır ve hasenâtı yalnız insanlara değil, hayvanlara bile şâmildir. Bütün Osmanlı ülkesinde “imâret” denilen misafirhâneler vardır. Buralarda; vakfedenin koyduğu şart gereğince, hangi dîne mensub olursa olsun, bütün fakirlere ihtiyaçları nispetinde yardım edilir. Bütün yolcular, imârethânelerde üç gün kalabilir ve kaldıkları müddetçe her öğünde birer tabak pilavla ağırlanırlar.
DE LA MOTRAYE'DEN OSMANLI YARDIMSEVERLİĞİNE ÖRNEKLER
“Osmanlı ülkesinde birisinin evi yanıp, bütün aile efrâdının dünyalık nâmına nesi varsa hepsi kül olup gitse bile diğer toplumlarda görülen kadın hıçkırıkları ve çocuk ağlamaları onlarda görülmez. Bütün servetleri böyle yok olmuş kimselerde Allâh’ın takdîrine karşı tam bir tevekkül ve teslîmiyet görülür. Hayırsever ahâli, derhal evin yeniden inşâ edilip döşenmesine kâfî gelecek miktarda ve hattâ bazen lüzûmundan fazla yardımda bulunur.”
CORNEİLLE LE BRUYN'UN MÜŞAHEDELERİ
“Türklerin hayrât ve hasenâta çok düşkün olduklarını ve hattâ Hristiyanlardan daha fazla hayrât vücûda getirdiklerini inkâra imkân yoktur. Osmanlı toplumunda pek az dilenciye tesâdüf edilmesinin başlıca sebeplerinden biri de işte budur. Fukarâya keselerinden yardım edemeyecek vaziyette bulunan Türkler, ellerinden gelen yardımı doğrudan doğruya bedenen çalışarak yapmaktadırlar. Ana yollar aşınıp bozuldukça tamir ederler, yol boylarında muntazam fâsılalarla sıralanan su haznelerini doldururlar, etrafı istilâ eden nehirlerle sellerin civarında durup yolculara geçebilecekleri geçit noktalarını gösterirler ve bu kabilden birçok hayır işleri yaparlar. Bütün bunlardan hiçbir karşılık beklemezler. Hattâ birkaç akçe teklif edilecek olsa bile reddederler ve bunu Allâh rızâsı için yaptıklarını söylerler.”
MOURADGE D'OHSSON'UN TESPİTLERİ
“Milletin her tabakasında ana-baba ve akrabalar, çocuklarına örnek olup daha küçük yaşlarından itibâren onları hayır işlerine alıştırırlar. Hayır ve hasenât denilen ve insanın şahsiyetini yücelten bu faziletler sâyesinde, kişide bencillik, cimrilik ve tamahkârlık gibi menfî duygular körelir. Buna karşılık insanlara yardım hissi onların gönüllerinde yerleşir. Bu sâyede artık bu nevi hayır işleri Müslümanlara hiç ağır gelmemekte ve onları bu sahada diğer milletlerden çok üstün bir seviyeye yükseltmektedir.”
ALMAN ŞARKİYATÇININ MEKTUBU
Alman şarkiyatçı Sidrid Hunke’nin, Müslüman hastahânesinde yatmakta olan bir gencin, babasına yazdığı mektubundan aldığı şu bölümler, vakıfların fakir fukarâya bakma husûsundaki davranış mükemmelliğine ne güzel bir misâldir: “Babacığım! Benim paraya ihtiyacım olup olmadığını soruyorsun. Taburcu edilirsem, hastahâneden bana bir kat yeni elbise ve hemen çalışmaya başlamak zorunda kalmayayım diye beş altın verecekler. Onun için süründen davar satmana gerek yok… Canım buradan çıkmak istemiyor. Yataklar yumuşak, çarşaflar bembeyaz, battaniyeler kadife gibi. Her odada çeşme var. Soğuk gecelerde bütün odalar ısıtılıyor. Bizleri tedâvî edenler, çok şefkatli ve merhametli kimseler. Hemen her gün midesi hazmedenlere kümes hayvanları ve koyun kızartmaları veriliyor. Komşum, leziz piliç göğüslerinden birkaç gün daha tadabilmek için, tam bir hafta boyunca sanki iyileşmemiş gibi tavır takınmıştı. Lâkin başhekim şüphelendi ve sıhhatinin delili olarak bir bütün ekmekle tavuğu yemesine müsaade ettikten sonra, onu evine gönderdi. İşte benim de önüme son kızartılmış tavuğum gelmeden hemen gel!..” (Sigrid Hunke, Avrupaʼnın Üzerine Doğan İslâm Güneşi, sf. 149-150, Bedir Yayınevi, İstanbul 1975)
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Vakıf İnfak Hizmet, Erkam Yayınları