Batılılar, Afrika'ya Sadece Sömürgeciliği Değil "Irka Dayalı" Ayrımcılığı Da Getirdi

Akademisyen Dr. Halim Gençoğlu, Batı sömürgeciliğine ilişkin "Sömürgecilik, kıtaya sadece kaynakların yağmalanmasını ve misyonerlerin medeniyet adına Hristiyanlığı yaymasını değil, ırka dayalı ayrımcılığı da getirdi." dedi.

Güney Afrika'daki Cape Town Üniversitesi Afrika Çalışmaları Bölümü Araştırma Görevlisi Dr. Halim Gençoğlu, Afrika'nın 15. yüzyıldan başlayarak devam eden sömürgeleştirilme süreciyle kıta halkının maruz kaldığı aşağılanma, ayrımcılık ve soykırıma varan hak ihlallerini değerlendirdi.

Gençoğlu, Afrika'yı işgal eden sömürgeci güçlerin öncelikle altın madeni, kauçuk, petrol gibi kaynakların sömürülmesiyle ilgilendiğini belirterek, "Afrika'da ilgilendikleri ikinci unsur ise halkın misyonerler tarafından dejenere edilmesi, Afrika kültürünün, dillerinin ve dini inancının yok edilmesiydi. Sömürgecilik, kıtaya sadece kaynakların yağmalanmasını ve misyonerlerin medeniyet adına Hristiyanlığı yaymasını değil, ırka dayalı ayrımcılığı da getirdi." dedi.

Soykırımı, "başka ulusları aşağı gören ırkçı milletlere ait psikolojik hastalığın ürünü" şeklinde tanımlayan Gençoğlu, Batı'nın Afrikalılar için kullandığı etnik kökene dayalı aşağılayıcı sıfatların altında da bu zihniyetin yattığını söyledi.

Gençoğlu, "Soykırım, bir insanı hayvan gibi kafese koyan milletlerin tarihinde olur. Mesela patlıcan rengine benziyor diye Avustralya'da bir millete Aboriginal (Aborijin) adı takanların ikinci eylemi o milletin boynuna zincir takmak olmuştur. Bu sebeple son 20 yıldır Afrika'daki üniversitelerinde hakaret sayılan 'Aboriginal' yerine Indigenous (yerli) ifadesi kullanılıyor." dedi.

"Dönemin gazeteleri, siyahi bebeklerin timsah yemi yapılmasının yasaklanması gerektiğini yazdı"

Afrika kıtasındaki Batı sömürgeciliğinin vardığı boyutu gazete arşivlerinden örneklerle açıklayan Gençoğlu, ABD'de 1900'lerin başlarında çıkan gazete haberlerinde, siyahi bebeklerin timsah avlarında yem olarak kullanıldığını dile getirdi.

Gençoğlu, gazete haberleriyle özellikle o dönem siyahi çocukların insandan sayılmadığının belgelendiğine dikkati çekerek, şu ifadeleri kullandı:

"1920'lere kadar Amerikalılar siyah bebekleri timsah avında yem olarak kullandı. 3 Haziran 1908'de Washington Times'da, 'Timsahları Pickaninnies (siyahi çocuklar) ile Yemlemek' başlıklı bir makale var. 'Pickaninny' kelimesiyle kastedilen siyahi çocuklar. Timsahların derisi için avlandığı o yıllarda tarlada çalışan siyahi annelerin bebekleri bunun için evlerinden kaçırılıyordu. 16 Ekim 1919'da çıkan bir haberde, artık Florida'da siyahi bebeklerin avcılar tarafından timsah yemi olarak kullanılmasının yasaklanması gerektiği yazıyordu."

Belçika Kongosu'ndan 1904'te ABD'ye getirilen bir pigme olan Ota Benga adlı siyahinin "hayvanla insan arası geçiş aşamasını" bulma iddiasındaki bilim insanları tarafından deneylerde kullanıldığını ve hayvanat bahçesinde "İnsanın Eski Ataları" adı altında sergilendiğini anlatan Gençoğlu, "Ota Benga, 1916'da hayvan muamelesi görmeye dayanamayıp kalbine kurşun sıkarak intihar etti." dedi.

Gençoğlu, 19. yüzyılın başlarında yaşayan Afrikalı Sarah Baartman adlı kadının hikayesinden bahsederek, Baartman'ın Avrupa insanına göre farklı vücut özellikleri nedeniyle Hottentot Venüsü adıyla meşhur olduğunu ifade etti.

Güney Afrika'dan 200 yıl önce İngiltere'ye götürülen Baartman'ın Darwin teorisine de dayandırılarak "insanla hayvan arasındaki ara ırkın örneği" sayıldığını aktaran Gençoğlu, "Siyahi Sarah Baartman ölmeden önce uzun süre Paris'te insan hayvanat bahçelerinde, ölümünden sonra ise 2008'e kadar Paris Müzesi'nde sergilendi. Eski Güney Afrika Devlet Başkanı Nelson Mandela, uzun uğraşlardan sonra Fransa'dan Cape Townlu kadının cesedini geri alabildi." diye konuştu.

Afrikalıların derisi kitap kabı olarak kullanılıyordu

Gençoğlu, Belçika'da bugün hala satışta olan kesik el şeklindeki Antwerpse çikolatasının, aslında büyük bir vahşetin sembolü olduğuna işaret ederek, "Belçika Kralı İkinci Leopold, işgal ettikten sonra mülkü ilan ettiği Kongo'da, kauçuk toplayamayan çocukların ailelerine ceza olarak çocuklarının kesik ellerini yollatırdı. Ne yazık ki Belçika'ya giderseniz hala bu el şeklindeki çikolatayı görebilirsiniz." ifadesini kullandı.

Afrikalıların dersinin 19. yüzyıla kadar kitap kabı olarak kullanıldığını anlatan Gençoğlu, "Dünyada tespit edilen insan derisiyle kitapların 46'sı ABD'de, 5'i Fransa'da ve biri Belçika'da bulunuyor. Fransa'nın ilk yazılı anayasası olan 1791 Anayasası'nın ilk nüshası da insan derisiyle kaplıdır. Bu kitapların kaplarının bazıları normal yollardan ölen kişilerin derisinden yapılmıştır. Yani Batı'da 19. yüzyıla kadar bu tür uygulamalar vardı." şeklinde konuştu.

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.