Bâtın Mânâları Sâdece Tasavvuf Ehli mi Anlayabilir?
Bâtın mânâları sâdece tasavvuf ehli mi anlayabilir? Tefsîrlerde bâtınî açıklamada bulunan müfessirlerin görüşlerine mi, yoksa zâhirî açıklamada bulunanların görüşlerine mi inanmak gerekir? Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz cevaplıyor...
Zahirî mânâlar çalışıp öğrenmekle elde edilebilecek konular olmakla birlikte bâtınî mânâlar riyâzat ve mücâhedeye bağlı birer mevhibe kabûl edilmektedir. Nitekim el-Luma’ müellifi Ebû Nasr Serrâc: “Allah, nîmetlerini zâhir ve bâtın olarak size bolca ihsân etmektedir”[1] âyetindeki zâhirî nîmet, Allah’ın zâhirî organlara bahşettiği tâat ve ibâdetlerdir. Bâtınî nîmet ise Allah’ın kalbe ihsânlarıdır, der ve zâhirin bâtından; bâtının zâhirden müstağnî olamayacağını belirtir. Devamında: “Hâlbuki onu Rasûl’e ve aralarındaki yetki sâhibi kimselere götürselerdi onların arasında işin içyüzünü anlayanlar, onun ne olduğunu bilirdi”[2] âyetinde istinbât lâfzıyla; işin içyüzünü anlayanlar olarak ifâde edilen kimselerden maksad, ilm-i bâtın ehli olan tasavvuf erbâbı olduğunu belirtmektedir.[3]
Tefsîrlerinde bâtınî açıklamalarda bulunanların görüşlerine de, zâhirî açıklamalarda bulunanların görüşlerine de inanmak gerekir. Daha önce de belirttiğim gibi bunların biri diğerinin alternatifi değildir. Aslolan zâhirî anlam olmakla birlikte bâtınî mânâlardan da müstağnî kalmamak gerekir.
Dipnotlar:
[1]. Lokmân, 31/20.
[2]. en-Nisâ, 4/83.
[3]. Serrâc, a.g.e., s. 79-80.
Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları