Batı’nın Komünizm Karşıtlığı, İslam Düşmanlığına Nasıl Dönüştü?
NATO’nun tehdit algısının “Kızıl”dan “Yeşil”e dönüşü nasıl gerçekleşti?
İlk etapta on iki ülkenin katılımıyla kuruluşu gerçekleşen NATO, Kuzey Atlantik İttifakı olarak adlandırılıyor. NATO’nun kuruluş amacı, İkinci Dünya Savaşı sonrası Sovyet yayılmasını engellemekti, daha yalın ifadeyle söylenecek olunursa “kızıl tehdit” olarak da anılan komünist yayılmacılığının önüne geçmekti. NATO için “öteki” ya da bir diğer ifadeyle “düşman” komünizmdi.
ABD’nin önderliğindeki NATO ile SSCB’nin önderliğindeki Varşova Paktı, İkinci Dünya Savaşı sonrası adına soğuk savaş denilen uzun soluklu bir mücadele içerisine girdiler. NATO ile Varşova Paktı ülkeleri arasında 1947’den 1991’e kadar devam eden soğuk savaş dönemi, Sovyetler Birliği’nin dağılması ile sona ermiş oldu. Sovyetler Birliği’nin NATO karşısında savunma örgütü olarak kurduğu Varşova Paktı da haliyle ortadan kalkınca bir anlamda NATO, “düşmansız” kaldı. Ama Batı bloku, “komünizm tehdidinin” yerine ikame edecekleri o “düşmanı” bulmakta çok gecikmedi. Sovyetler’in yıkılışıyla son bulan “kızıl tehlike”nin yerini artık “yeşil tehlike” yani İslam aldı.
-1991 yılında İngiltere Başbakanı Thatcher, gittiği Moskova”da; “Artık Doğu-Batı zıtlaşması kesin olarak son bulmuştur. Yeni Kutuplaşma Batı ile Akdeniz ve Ortadoğu havzasındaki “fundamentalist İslamcı” cereyanlar arasında oluşacaktır” diyordu.
-1994 tarihinde NATO Savunma Bakanları Toplantısı’’nda Fransız Bakan Leotard, “NATO”nun kendisini İslamcı fundamentalizmden gelen tehdidi caydırmaya göre yönlendirmesi gerektiğini” dile getirmişti.
-1995 yılında dönemin NATO Genel Sekreteri Willy Claes ise NATO’nun yeni misyonunu şu sözleriyle netleştiriyordu; “Köktendincilik komünizmden daha tehlikeli, lütfen bu tehlikeyi küçümsemeyin. Bundan sonra NATO’nun misyonu İslam fundemantalizmiyle mücadele olacaktır.”
-Yine o dönemlerde Samuel Huntington gibi ABD’li siyaset bilimciler Bernard Lewis gibi gazeteciler, “fundamentalizm”, “köktendincilik” gibi etiketlemelerle İslam’ı, Yeni Dünya Düzeni’ne karşı Batı dünyasına yönelmiş en büyük tehdit olarak gösteren kampanyaların öncüleri oldular.
-Batı Blokunun siyasetine yön verenlerin ve entelektüellerinin demeçlerine yansıyan NATO’nun bu yeni misyonunun sahadaki yansıması 1992 yılında oldu. Cezayir’de, İslami Selamet Cephesi’ne yönelik gerçekleştirilen askeri darbe “siyasal İslam”a yönelik başlatılan savaşın en kanlı olanıydı. Fransa öncülüğündeki Batı bloku Cezayir’de İslami çizgideki bir siyasi partinin iktidar gelmesini, Batı için korkunç bir tehlike olarak nitelemiş ve Cezayir ordusuna darbe yaptırarak bu “tehlikeyi” bertaraf etmişti! Batı destekli darbenin neden olduğu ve on yıl sürer kaotik ortamda Cezayir, 200 binden fazla evladını kaybetti, milyarlarca dolarlık ekonomik kayba uğradı.
-2001’de ise 11 Eylül sonrası Afganistan “İslami terörle mücadele” yaftası ve kılıfıyla işgal edildi. Bu işgalin neden olduğu insani, ekonomik ve sosyal tahribatın boyutlarını ifade etmek o kadar güç ki…
-Ardından peşi sıra “demokrasi getirmek” iddiasıyla Irak’ın işgali geldi. Kanlı işgal, Irak’a sözü verilen “demokrasi” yerine Irak halkı başta olmak üzere tüm bölgeye büyük bedeller ödetecek siyasi ve güvenlik alanında kaos getirdi.
Kaynak: Altınoluk Dergisi, Dünya Gündemi, Sayı: 425