Bayramda Memleketine Giden Seferi Sayılır mı?

Kurban bayramını memleketinde eş-dost ve akrabalarıyla birlikte kutlayan kişiler seferi sayılır mı? Bu durumdaki kişilerin kurban kesmesi gerekir mi?

Bir kişinin seferi sayılabilmesi için, bulunduğu, (ikamet ettiği) yerden 90 km ve daha uzak bir mesafeye, 15 günden az kalmak üzere yolculuğa çıkması gerekir. Ayrıca yolculuğa çıktığı yerin de, kişinin “vatanı aslî”si veya “vatanı ikamet”i olmaması gerekir.

Vatanı aslî, kişinin doğup büyüdüğü veya evlenip içinde yaşadığı, evinin barkının bulunduğu yerdir. Vatanı ikamet ise, kişinin 15 günden daha fazla kalmak üzere gittiği yerdir. Kişi bu iki mekânda seferî sayılmaz. Sadece, bu iki yerin arası 90 km. den fazlaysa, yolculuk esnasında seferî olur. Yolculuk bitip de gideceği yere vardığında seferîlik biter.

"VATAN-I ASLİ"NİZ NERESİ?

Bir kişinin hem eş, dost ve akrabalarının bulunduğu memleketinde ve hem de çalışıp yaşamakta olduğu yerde ikamet edeceği bir evi varsa, bu yerlerin her ikisi de o kişinin “vatan-ı aslî”si olur. Dolayısıyla, yaşadığı yerden memleketine giderken yolculuk esnasında, yol sefer mesafesi uzaklığındaysa, seferi olmakla birlikte memleketine vardığında seferî değil mukîm sayılır. Bu durumda, kurban kesmek için gerekli diğer şartları taşıyorsa bu kişinin kurban kesmesi vaciptir.

Memleketinde tarlası, arsası vs. bulunmakla birlikte tatil için gittiğinde yerleşip içinde kalacağı kendine ait evi, barkı yoksa ve 15 günden az bir süre için oraya gitmişse, bu durumda, o kişi seferi sayılır. Kurban kesmesi vacip olmaz.

Kaynak: Dr. Recep Özdirek, Kurban İbadeti, Erkam Yayınları, 2007, İstanbul

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Kurban mali bir ibadet olduğuna göre; sefer ile mali ibadetler kulun uhdesinden düşmemesi gerekir tıpkı zekat ibadetinde olduğu gibi. Allah resulü hac ibadeti sırasında kurban kesmiştir. Seferi olduğu halde

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.